Featured Post

26 September 2011

şimdi okullu olduk...

Hani dönüşümüz muhteşem olmuştu, olmuşsa da,sönüşümüz çabuk olmuş:)
Neyse Eylül ayındaki 2. yazımız olacak, buna da şükür...
Yazmak için konu başlıklarını belirttiğim konuların kimi güncelliğini kaybetti, bu arada gündeme yeni konular geldi oturdu!
O yüzden hala yazmak istediğim şeyleri yazacağım. Mesela;Patti Smith'in yazdığı "Çoluk Çocuk" kitabından çok etkilendim. Patti Smith, Robert Mapplethorpe ile yaşadıkları dönemin hikayesini yazmış. Çok samimi ve naif bir dille yazmış, özellikle aralarındaki ilişkinin gücü beni çok etkiledi. Yolları ayrılsa bile, birbirlerinden hiç kopmamaları, birbirlerini her zaman ve her şekilde oldukları gibi kabul etmeleri,koruyup kollamaları gerçekten hayranlık uyandırıcı.Patti Smith'in çok sadık bir dinleyicisi değildim ancak bu kitabı okuduktan sonra, kadına duyduğum sempati ve saygının arttığını kesinlikle söyleyebilirim.
"Taş Devri Diyeti"'ni bir sonraki yazıda ayrıntılı olarak yazacağım.
,
Gündeme oturan en önemli konu ise; yaklaşık 2-3 hafta önce başlayan Defne'nin anaokulu! Evet Defne kendi deyimiyle artık "hazırlık" sınıfına gidiyor.Okul seçimi detaylarına hiç girmeyeceğim. Bu okulu seçmemizin en önemli nedeni, okulun eve yürüyüş mesafesinde olması. Defne'yi okula yürüyerek götürüp geliyoruz. Zaten eskiden hepimiz evimize en yakın okula gitmez miydik? Neyse,sabah herkes servislerle, arabalarla okula yetişmeye çalışırken, Defne ile sohbet ederek okula gitmek hoşuma gidiyor. Sabahları okuldaki tavşanlara marul veriyoruz bazen,kümesteki diğer hayvanlara selam veriyoruz...İşte bu sabah ritüeli bile iyi geliyor bana. Bu tabloya bakıp hemen okula adapte olduğumuzu sanmayın tabi. Defne çabuk adapte olmuş görünüyordu ancak geçen gün okul saatlerinin uzunluğu yüzünden siniri bozulmuş, yemekte "anne okulu seviyorum ama bu kadar uzun zaman okulda kalmak zorunda mıyım?" diyip ağlamaya başladı. Ah yavrum haklı tabi,8.20-16.20 arası okulda. Biz yarım gün gider gelirdik okula onun yaşındayken. Mithat'la kendi çocukluğumuzdan, öğrenciliğimizden bahsettik Defne'ye. Biraz rahatladı, sevmediği öğretmenler varmış, onları söyledi.Bizim de sevmediğimiz hocalar vardı Defne dedim ben ve bunu duyunca yüzü aydınlandı yavrumun. Aslında düşünüyorum da bende iz bırakan doğru dürüst pek bi hocam bile olmamış. Ne yazık...
Bizim okula adaptasyonumuza gelince, Mithat bana göre daha ılımlı, ben biraz daha tıktıkıyım. Önyargılı olmamaya çalışıyorum ancak hem velilerin bazılarında hem de okuldaki bazı yöneticilerde aynı tas aynı hamam ezberciliğini görüyorum.
Oryantasyonda,okul müdürü kadın Türk çocuklarıyla ilgili yapılmış bir araştırmadan bahsetti. Türk çocukları, okul öncesi dönemde; yaratıcılıkları ile ülkeler bazında ilk sıralarda yer alırken, okul dönemiyle birlikte yaratıcılıkları en alt sıralara düşüyormuş...Yani Milli Eğitim süzgecinden geçen her çocuk mis gibi oluyor, yok birbirimizden farkımız kıvamına getiriliyorlar, ne hoş, sonrasında da zaten çoğunluk içinde mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz...
Ben ezberci eğitimden çok çektim sorgulamayı taaa üniversitede öğrendim diyebilirim tam anlamıyla. O yüzden birşeyler gerçekten değişsin artık diyorum. Okul öncesi dönemde cin gibi olan çocuklarımızı yanlış sistemlerle köreltmeyelim, doğrularımızı gözden geçirelim, ezbere birşeyleri yapmayalım istiyorum.
Umarım birşeyler değişmiştir eğitim sisteminde yıllar içinde...
Gelişmelerle tekrar karşınızda olacağız,
Hadi iyi geceler...

05 September 2011

bu kez fena dinlendim...


Neredeyse 1 sene olmuş yazmayalı...vay ki vay!
Uzatmıyorum, başladım işte tekrar yazmaya...

Bugün Ege'nin sessiz sakin beldesi Kabakum'dan İstoş'a döndük. Çoğunluğun aksine hareket ettiğimiz için, giderken de dönerken de,yolda bayram trafiğine yakalanmadık. Çok akıllıyız diye yazmıyorum bunu, öyle denk geldi ama hep böyle denk getirmeliyiz, akıllı olmalıyız:)

Annemler bu yaz Kabakum'da ev tutmamış olsa, bayramda İstoş'un boş halinin keyfini çıkarırdık herhalde...Ama iyi ki gitmişiz, bayram kalabalığının, gürültüsünün hiç yaşanmadığı , belirli bir zaman diliminde(70'ler gibi) donmuş bir yer sanki burası.

Bu anlattığıma bakıp da müthiş bir beklenti yaratmayayım kimsede. Sadece çok sakin ve çok basit bir yer olması benim aradığım şeymiş, bana çok iyi geldi. Bol bol okudum, uyudum, 3 vakit elde bulaşık yıkadım, kızımla denizde saatlerce oynadım, boş boş durdum, çekirdek çitledim, Midilli üzerinden muhteşem gün ve ay batışlarını seyrettim, aileme doydum...

Diyeceğim o ki Kabakum'un sakin ortamında yakaladığım huzuru, İstoş'un hemencecik bozmasına izin vermeyeceğim. Bugün dönüş yolunda, her ne kadar blackberry sebebiyle bir hayli çalıştıysam ve şu ana kadar halaa işle meşgul olduysam da, ilk günden havluyu atmaya niyetim yok!

Yazdıkça bilin ki direniyorum İstoş'un omuzlarıma koymaya çalıştığı yüklere!

Şu anki ruh halimi, bir alıntı ile yansıtabilirim sanırım. Kanat Atkaya tatile çıkarken, Ferhan Şensoy'un "Gündeste" kitabından hoş bir şiir iktibas(alıntı demek imiş) etmiş, ben de ondan iktibas ediyorum bu güzel şiiri:

günler çabuk geçiyor
saniyeler çok uzun
sıkı dur köhne bizans
arındım geliyorum
cevat şakir mavisi
artık derim değişti
sıkı dur yunan bizans
soyundum geliyorum
ayvalık'ta van gogh sarısı
bir bekar adamın karısı
bir cigara düşüncenin yarısı
savulun geliyorum
kız kurusu zeytin ağacı
bıyıkta tuz kokusu
tozolun geliyorum
dikkat buyurun arkadaşlar
en güneyden geliyorum
bu kez fena dinlendim
sıkı dur köhne bizans
akşamüstü fütühata(fethe) geliyorum

Bu arada, şiiri biraz araştırınca görüyorum ki, Kanat bu şiirin bazı kısımlarını sansürlemiş, kendi ruh haline uygun olan,edepli yerlerini alıntılamış şiirin:), şiirin bu halini okuyup sevdiğim için, şiiri onun yazdığı haliyle yazıyorum... Şiirin daha bir Ferhan Şensoy'luk kısımları da var ki, o kısımlarda bayaa güldüm. Merak edene Güldeste sayfa 156-157...

Yazacaklarım var daha ama sonraki günlere artık...Kısaca başlıkları yazayım da, sonradan vazgeçmeyim yazmaktan, kendime söz vereyim:)

-Dragos'ta şaşırtan bir deniz kabukları müzesi...
-Bir Salzburg macerası...
-Bir doktora gittim ve hayatım değişti... Taş Devri'ne Dönüş!
-Beni günlerce düşündüren bir ilişki: Çoluk Çocuk Patti Smith...

Haydi iyi geceler...