Featured Post

19 December 2018

Sadeleşme Yolunda, Füsun2.0

Geçenlerde iki yazı yazdım bloga, sonra hoop geri çektim. Sonra eski blog yazılarımı okumaya başladım. Sevdim yazdıklarımı... Yazdığım dönemde, yazdıklarımı şu anki kadar sevmemiştim ama üstünden zaman geçince, daha bir güzel geldi yazdıklarım...Heyecanımı, kendimle olan ilişkimi, paylaşma isteğimi sevdim. Gördüğüm o ki, kendimle iletişimim kuvvetli olunca, başkalarıyla da iletişim kurmaya daha açık oluyorum.

Uzun dönem buraya yazmadım belki ama bol bol günlüğüme yazdım. Hazır bugün 1 Kasım iken, tekrar bloga başlayayım dedim. Ne de olsa, severim ay başlarını...Hesaplaması kolay oluyor;)

Hemen hemen her sene yaptığım "sadeleşme hareketi"ni, bu sonbahar daha radikal bir şekilde yaptım. Kafamda zaten böyle bir plan vardı ama yazın Şebnemler'e gitmemiz planımı hızlandırdı! Şebnem az eşyayla, konforlu bir düzen yaratabilen bir kişidir. Bu özelliğini çok severim ama bu düzenini ilk defa alıcı gözle değerlendirdim! Ve döner dönmez sadeleşme çalışmasına başladım. Afferim bana;) (Bağzı şeylerin bir zamanı vardır.)

Aslında olay sadece evi sadeleştirmek değil tabi. Hepten sadeleşmek; zihni sadeleştirmek, iletişimi sadeleştirmek, ilişkileri sadeleştirmek, hayatı sadeleştirmek...Önce evden başlayayım: Tam 1 ay sürdü evi sadeleştirmek. Evde çok eşyamız olduğundan değil, tüm eşyaları tek tek elden geçirdiğim için, uzun sürdü bu süreç. Sistem yeniliği diyelim. Defne, Füsun2.0 ismini taktı zaten bana:) (4.0'a daha yolumuz var.)Yılların birikmişliği... Kullanmadığımız her eşyayı verdim. Sadece gereklileri mutfakta tuttum. Ne kadar çok gereksiz mutfak eşyamız varmış, hem göz yoruyor hem de fiziksel olarak yoruyor insanı. Anladım yıllarca mutfak işlerinin neden bu kadar gözümde büyüdüğünü...Üstümden büyük bir yük kalktı. Sonra bir hamarat oldum, bir hamarat oldum, ben bile içimden çıkan cevhere şaştım. 40'lı yaşlarda mutfağımı keşfettim anlayacağınız...

Sırasıyla diğer odalar, salon ve kitaplıklar...Evin yarısını çıkardım dersem abartmış olmam sanırım. Defne'nin odası tamamen değişti. Çocuk odasından genç kız odasına geçiş...Gene de beni en çok oyalayan kitaplıklar oldu...Her türlü eşyayı veriyorum da, kitapları tek tek elden geçirmek başlı başına bir iş oldu benim için. Her kitapta olmasa da, bazı kitaplarda, altını çizdiğim satırları okumaya başlayınca, zaman su gibi aktı gitti. Nihayetinde onları da ayırabildim ve ihtiyacı olabilecek gerekli yerlere verdim. En sona günlüklerimi bıraktım. Vakti zamanında atmayı düşünmüştüm günlüklerimi. Ne kadar yazık olurmuş...Ne de olsa, bir nevi kişisel tarihimi yansıtıyor o günlükler benim...Mesela 19 yaşında ne kadar meraklı, neşeli, hayat dolu bir kişiymişim, hiçbirşeyi kafaya çok fazla takmıyormuşum. Tabi seneler geçtikçe, işin rengi ufak ufak değişmeye başlamış ama en boktan halimde bile, mizahı unutmamışım, kendimle dalga geçebilmişim. Bir de arkadaşlar ve sanat; İstanbul'daki en büyük hayat damarlarım olmuş gördüğüm...Yazılar, şiirler, mektuplar, fotoğraflar...26 yıllık İstanbul hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti diyebilirim...Böyle toplu bakınca, tüm sıkıntılı zamanları da dahil olmak üzere, güzel bir hayat geçirmiş olduğumu gördüm. Nelerin benim için önemli olduğunu, nelerin eksikliğinde dengemin şaştığını da...

Yani ev deyip geçmemek gerek, bana çok iyi geldi evi sadeleştirmek. Mithat'la Defne'ye de;)Evle birlikte kafam da sakinledi. Eve dışardan baktığınızda çok fazla bir değişiklik farkedilmeyebilir ama ben biliyorum neyin nerde olduğunu artık. Kaybettiğimizi düşündüğümüz kaç eşyamız, bu sayede ortaya çıktı. Sistem, hayatımızı kolaylaştırdı.

Hadi evi hallettik diyelim, peki digital dünyayı ne yapacağız? Gün içinde o kadar çok uyarana maruz kalıyoruz ki...Okuduklarınız, izledikleriniz, whatsup, facebook, instagram, twitter... sizi de gün sonunda serseme çevirmiyor mu? Hem iş hem sosyal hayat hızla dijitalleşiyor. Bana fazla geliyor. Bilgi iyi hoş da, hepsini sünger bob gibi içimize çekemeyeceğimize göre, biraz seçici olmamız gerekmiyor mu? Gün içinde kaç kişiyle dijital olarak sosyalleşmek durumundayız? Kaç kişiyi takip edebiliriz? Kendi odağımızı koruyabilmek gittikçe önem kazanıyor diye düşünüyorum. O yüzden zihni sade tutabilmek önemli. Neye ihtiyacım var? Ben ne verebilirim başkasına? Sınırım nerde başlıyor? Nerede bitiyor? Peki ya enerjimiz?

Geçen gün Engin Geçtan&Timuçin Oral'ın 18 sene sonra Açık Radyo'da tekrar yayınlanan Dünya Hali programında konuşulan bir konu vardı. İnsanların birarada olup, birbiriyle ilişkide olmama durumundan, yani yabancılaşmadan bahsetmişlerdi. 18 yıl içinde, yabancılaşma konusunda boyut atladık gibi geliyor bana. Çok iletişiyoruz ama çoğu zaman boş iletişiyoruz...

Şimdilik telefonuma "time limit" koydum sosyal medya ile ilgili. Belli bir zamanı doldurunca, uyarı geliyor. Bu kısıtlama, bir parça da olsa, disipline ediyor beni.

Bu konu derin bir konu. Girizgahı yapmış olayım, sonra devam ederiz belki?

Haydi iyi geceler...

Füs




Yürürken gördüğüm kasımpatılar, saksıda daha güzeller:)

2 comments:

  1. Birine, hem de cok sevdigin birine ilham olmak ne gusel. Sadelesme hareketinin sonucunu bizzat gordum efenim. Tabii ki ev denen mekanizma devamli seni ele gecirmeye calisiyor o ayri!! 2019'da eve giren her esya icin baska bir esyadan kurtul desek mi :))

    ReplyDelete