Featured Post

15 June 2009

Eskişehir'de bir hafta sonu...




Sevgi Soysal'in "Yenişehir'de bir öğle vakti" gibi bir başlık oldu. Evet bu hafta sonu memleketim Eskişehir'deydik. Defne'yle ana-kız bindik trene. Olur da Defne uyur diye; yine bir sürü gazete, dergi, kitap aldım yanıma. Hala öğrenemedim kızımı. Tabi ki uyumadı. Hiçbir çocuğun bizim pulmanda seyahat etmemesi de, sabrımı denemeye yönelik, planlanmış bir komplo gibi geldi bana. Neyse ki restaurantta 2 abla bulduk, onlarla neden doktor olduklarından, niye kırmızı oje sürdüklerine kadar engin bir sohbete daldık. 4 saatlik yolda, benim için tek başımayken bile büyük bir stres konusu olan, trende tuvalete gitme işini, Defne'yle tam 3 kez tekrarladık. Hem de alaturka tuvalette cambazlık yaparak. Kaka yapma girişimi de oldu Defne'nin ama benim kollarımda onu taşıyacak derman kalmadı, o da konfor eksikliği yaşadığı için bu faaliyeti gerçekleştiremedi haliyle.

Neyse vardık şehrimize. Eskişehir'in turistik bir şehir olacağını bundan 10-15 sene önce söyleseler, gülerdim. Haftasonları otellerde yer kalmıyormuş. İnsanın hoşuna gidiyor. Gerçekten güzel şeyler yapılıyor. Yapılan parklar bile yeterli benim için. Biz de turistik gezi yaptık. Kentpark'ta plaj bile yapmışlar. Her yer çiçek, ağaçlar genç ama büyüdüklerinde muhteşem olacak görüntüleri. Eskişehir'de öğrenci olmak varmış şu sıra, hem ucuz hem rahat hem de şehir gibi şehir. Bisikletinle dolaş şehirde alabildiğince.

Amma övdüm şehrimi, kendim de şaştım. Çünkü çok da ait hissetmiyorum aslında buraya kendimi, turist gibiyim, 18 yaşına kadar yaşadığım şehir bu şehir miydi gerçekten? İlkokuluma gittim kızımla. Okulumun bahçesini otopark yapmışlar, bizim köşe kapmaca oynadığımız yerler araba dolu şimdi. Okulun içine girmek için izin istedim, ne mutlu ki okulun içi aynı kalmış, sıralar dışında. Yaşamak istediğim hüzünle karışık mutluluk duygusunu en nihayetinde içerde yaşadım.

Bisküvi kokan şehir derdim eskiden şehrime. Okuldan aç karınla dönerken, Eti fabrikasının insanı mest eden bu bisküvi kokusunu, özellikle dışarı verdiğini düşünürdüm. Babamın bize fabrikadan getirdiği karışık bisküvi kolileri ise, en kıymetlilerimdendi.

Kısacası; biraz nostalji, biraz turistik gezi, bolca aile ile hoş bir haftasonu geçirdik Eskişehir'de. Bir de Defne'yle yaşadığımız tren yolculuğu sendromu olmasa:) Dönüşte gene aldım gazete ve dergileri. Hiç uslanmıyorum. Bu sefer emindim çünkü, Defne bütün gün açıkhavada koşturmuştu, mutlaka uyurdu. Uyumadı tabi ki, tersine bülbüller gibi şakıyıp, coştu. Bu sefer şanslıydım ki, arkadaş vardı pulmanda, bir de tuvalete hiç gitmedik:) Bir tane gazeteye bakabildim. Bundan daha büyük mutluluk olabilir mi?

1 comment:

  1. trende gidişiniz çok süper geçmiş yalnız hele ki kaka işi iyice tuz biber olmuş. iyi ki yerinde ben yoktum çünkü çocuğa yapmadığımı bırakmıyorum dışarda wc dediği zaman, bilirsin ben nefret ederim dışarda wc olayından, çocuğu da kendime çevirdim. geçenlerde bi yerde girdi (neyse ki erkek hani oturma falan gerekmiyo), kapının önünde bekliyorum çıksın diye, çıkmaz... bekle bekle oğlum bitmedi mi diye sordum da ne dese beğenirsin? bitti ama elimi değmeden kapıyı açamıyorum ki nasıl çıkayım? gözümden yaşlar geldi ya artık gülmekten mi ağlamaktan mı onu ben de bilemedim. haftaya konuşuruz artık uzun uzun, umarım başarırız görüşmeyi de :)

    sen bu blog olayına zor kötek de olsa girdin füsun, 3 postan sonra bunu söyleyebilirim :-) artık merakla bekleyebilirim yeni yazıları.

    ReplyDelete