Featured Post

17 August 2012

ben ok'im, sen ok'sin!

evet, son zamanlarda okuyup etkilendiğim 2 kitaptan bahsetmek istiyorum size. yıllar boyunca kişisel gelişim kitaplarına hafif alaycı bir tavırla yaklaştım. ama gel gör ki, 40 yaşına merdiven dayadığım bu yıllarda, o kitapların da insana katabileceği şeyler olduğunu gördüm ve bu durumu kabul ettim. aferim bana:) (ama şunu da belirtmeliyim; bu kitapların kapaklarında yazan "milyonların hayatını değiştiren, mucizeler yaratan, hayatı bir kutlamaya çeviren kitap... gibi klişe tanımlamalar hala irite ediyor beni, gene de çok takılmamaya çalışıyorum.)
ilk kitap, aslında arkadaşlarımla bir sohbet sırasında ortaya çıktı. tam arkadaşıma "biz aslında yetişkin olmayı tam öğrenememiş bir toplumuz bence, ben kendimde de yetişkin hallerine daha yeni yeni rastlıyorum" gibi şeyler söylerken, arkadaşım(eğitim şirketinde çalışıyor kendisi) "füsun, sen transaksiyonel analiz kavramından bahsediyorsun" dedi. yani bilimsel birşeyler söylemişim farkında olmadan. psikolojide bu tür bir yaklaşım varmış. bu yaklaşım; insanın doğasında hem çocuk, hem ebeveyn hem de yetişkin yapısı barındırdığını söylüyor. konuyla ilgilendiğimi görünce, arkadaşım bana birkaç kitap tavsiye etti. bunlardan biri, yeni okuduğum; "ben ok'im, sen ok'sin!"kitabın çevirisi çok parlak değildi ancak içeriğini beğendim.
kitap diyor ki; hepimizin içinde; çocuk, ebeveyn ve yetişkin yapısı var ancak bir yetişkin olarak bizden; çocuk ve ebeveyn yapılarımızı yetişkin süzgecinden geçirerek dışarı yansıtmamız bekleniyor.
olumlu çocuk ve ebeveyn yapılarını bünyemizde bulundurmamız iyi birşey ancak çocuk ve ebeveyn denince, geçmişimiz tamamen de olumlu anılarla bezenmiş değil tabi ki...işte bunları farkedip, kendi geçmişimizle helalleşir ve yetişkin tavrıyla davranabilirsek, yetişkinliğe harika bir geçiş yapmış oluyoruz. hayatımızda...bilmediğimiz şeyler değil elbet ancak uygulamakta her zaman başarılı oluyor muyuz tartışılır...
çok havada gelmişse yazdıklarım, biraz daha ayaklarımız yere bassın, şöyle ki;

transaksiyon, bir kişiden gelen uyaran ve diğerinin ona yanıtı olarak tanımlanıyor. uyaran ve yanıtın çocuk, ebeveyn ve yetişkinin hangisinden geldiğini anlamanın ipuçları var: kelimeler, ses tonu, beden hareketleri, yüz ifadeleri...

şimdi o ipuçlarını yazıyorum, bakalım siz en çok hangi yapıda bulacaksınız kendinizi? ben kendi analizimi yaptım, kendimde çocuk ve ebeveyn yapılarını bolca gördüm. önemli olan; bunların farkında olmak ve bunların otomatik yanıtlarını vermeden, yetişkine uygun, sorgulayan, objektif yanıtlarla hareket edebilmek...bunun için gerekirse, içinizden 10'a kadar saymanızı bile tavsiye ediyor yazar.
bu ipuçlarını okuduktan sonra çevremi incelediğimde, kimin hangi yapıda davrandığını gözlemlemek, keyifli bir deneyim oldu benim için, hadi farkındalığınız bol olsun...

çocuk ipuçları (fiziksel)
-gözyaşı, ağlamaklı ses, titreyen dudak
-somurtmak, öfke nöbetleri, küsmek
-keyifli olmak, gülmek, tırnak yemek
-kıvırmak, kikirdemek

çocuk ipuçları (sözel)
-isterdim ki, isterim, bilmiyom, yapcam, sanırım, büyüdüğüm zaman
-en büyüğü, en iyisi benimki
-zavallı ben (herşey benim başıma geliyor)
-korkunç değil mi?

ebeveyn ipuçları(fiziksel)
-çatık kaş, uzatılmış işaret parmağı
-bükülmüş dudak, kafa sallamak
-eller kalçada, kollar göğüste kavuşmuş
-cık cık yapmak, iç çekmek
-ellerini avuşturmak

ebeveyn ipuçları (sözel)
-hayatım pahasına da olsa, asla yapmam
-şimdi daima şunu hatırla
-sana kaç defa söyledim. (ilk, son söylüyorum)
-eğer yerinde olsaydım.
-meli, malı...
-unutulmamalıdır ki, herkes bilir ki...

yetişkin ipuçları(fiziksel)
-yetişkin dinlerken, yüz ifadesi, gözleri,bedeni dinlediğini belli eder.
-hareketsiz olmak dinlememektir.
-baş yana doğru eğikse, aklında başka şeyle dinlemektedir.
-yetişkin; meraklı, coşkulu cocuğun ortaya çıkmasına izin verir.

yetişkin ipuçları(sözel)
-neden? ne, nerede, ne zaman? kim, nasıl?
-bu doğru mu? uygulanabilir mi?
-bu fikre nasıl vardın?
-karşılaştırırsak, olasılıklar? mümkün...
-objektif olarak, düşünüyorum ki, anlıyorum...bu benim fikrim...fikrimce...

(ayrıca yetişkin bireyi korur, almaktansa vermek daha kutsal diye düşünür, yetişkin için vermek gücün en üst düzeyde ifadesidir. yetişkin kendine samimidir. eğer senin değerini düşünürsem kendi değerimi de düşürürüm diye düşünür. ben ok'im, sen ok'sin:)

not: kitapta bol bol uygulamalar var, ben kitaptan çok kısa bir alıntı yaptım. kitapla ilgilenirseniz; çocuk ve ebeveyn davranışlarınızı ortaya çıkartabilecek egzersiz ve örnekleri kitapta görebilirsiniz, hatta kendi üzerinizde de uygulama yapabilirsiniz.

diğer kitabı, bir sonraki yazıda yazayım...
hadi görüşürüz...

16 August 2012

radikal, radikal midir?

selam,
bugün, okuduğum kitaplardan bahsedeceğim ama ondan önce canımı sıkan bir konu hakkında, sizinle ezgi başaran'ın yazısını paylaşacağım. yıldırım türker, radikal'den gazeteyle olan fikir ayrılığı sebebiyle ayrılmış, daha doğrusu işten çıkarılmış. kimseden çıt yok, ezgi başaran yazdı ama korkuyorum ki; onun da radikal'deki yazarlık hayatı bu gidişle uzun sürmeyecek...farklı fikirleri okuyamadan, olaylara farklı açılardan bakmayı öğrenemeden nasıl bir türkiye'de yaşamayı hayal ediyoruz acaba? ya da çok umurumuzda mı çevremizde neler olup bittiğini öğrenmek? mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz işte...bilmeden, sorgulamadan, sürülerdeki kuzular gibi...
çok söze gerek yok aslında, ezgi gayet güzel yazmış zaten, lütfen okuyun...

ezgi başaran- işte böyle yıldırım'sız kalınacaktır!





14 August 2012

özlü sözlerden bir demet...

Daha önce sanal ortamda kaybettiğim yazıyı, bir arkadaşımdan destek alarak buldum:)
Onu paylaşıyorum. (Bu arada evde boya devam ediyor...)
*
Eski küçük ajandalarımı atmaya kıyamamışım bir türlü...Kaç sene biriktirmişim, pes Füs! Onları atmadığın sürece, onlar da sana bir yük, bilmez misin?
Neyse, tek tek ajandalara bakıp, hangi bilgiler lazım hangisi değil, eleme yapmak zor geldiği için, blogu kendime arkadaş olarak gördüm, birlikte eleyelim dedim...
Sene sene gidiyorum, hadi bakalım...
Başlangıç senesini görünce korkmayın, o senelerde ajandaya yazdığım, beni etkileyen birkaç sözü bloga geçireceğim o kadar. Ajandalarda genel olarak not aldıklarım ise; merak ettiğim müzikler, kitaplar, filmler, tiyatrolar, sergiler, insanlar, tabi bir de yapılması gerekenler... Biz sözleri yazalım, yeter! Ortaya ne çıkacak, ben de merak ediyorum...

2003:
Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Herşeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin! (Bir Kızılderili söylemiş)

This time, like all times is a very good one, if we but know what to do with it. (Ralph Waldo Emerson)

Ufak tefek şeylerin önemi abartılmamalıdır. Örneğin yaşam ciddiye alınamayacak ölçüde kısadır. (Bentley)

Kolay yaşamak istiyor musun? Sürüde kal ve sürü sevgisi uğruna kendini unut! (Nietzsche)

Zor olduğu için cesaret edemediğimiz şeyler, biz cesaret edemediğimiz için zordurlar. (Seneca)

Kargalar ötmeye başlayınca, bülbüller susar. (Mevlana)

Yapılırken heyecan duyulmayan işler, başarılamaz. (Emerson)

Hiç kimse, sizin izniniz olmadan, size kendinizi değersiz hissettiremez. (Roosevelt)

2004:
Bu sene ajandaya hiç alıntı yapmamışım. Belki de başka defterime ya da günlüğüme yazdım, olabilir. Geçiniz.

2005:
Şarap sonsuz hayat kaynağıdır, iç
Gençlik sevincin pınarıdır, iç
Gamı yakar eritir ateş gibi
Sağlık sularından şifalıdır iç
(Ömer Hayyam)

İçelim güselleşelim havasındayım herhalde o sene:)

2006:
Defne'ye hamilelik, doğum derken; konular, alınan notlar çok farklılaşmış...Geçiyorum...

2007-2008-2009:
Bir şekilde atmışım o ajandaları, hayret:)

2010:
Defterime not aldığım konular benzer ancak takip ettiğim şeyler arasına internet, blog siteleri de ufaktan girmiş...

2011:
Başarılı biri olmaktan çok, değerli biri olmaya çalışın! (Einstein)

Anyone who stops learning is old, whether at 20 or 80.
Anyone who keeps learning stays young.
The greatest thing in life is to keep your mind young. (Henry Ford)

Bedeniniz, ruhunuzun arpıdır. Ondan tatlı bir müzik veya karmaşık sesler çıkarmak, sizin elinizdedir. (Halil Cibran)

Biz şaşırma duygusunu kaybetmiş bir toplumuz. Sürekli pornoya maruz kaldığı için artık normal herhangi bir şeyle uyarılamayan bir birey gibiyiz. Normal bir hayat sürmeye başlamadan, "şaşırma" duygusuna şaşırmadan da ruh sağlığına kavuşmamız pek mümkün olmayacak galiba. (Orhan Kemal Cengiz)

Gökyüzü gibi şu çocukluk...hiçbir yere gitmiyor...(Edip Cansever)

2012:
Never argue with stupid people, they will drag you down to their level and then beat you with experience. (Mark Twain)

Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutuyor. (Martin Luther King)

Seçenekler sadece koşulsuz kulluk ve onun karşısında kulluğa isyan değildir. Üçüncü bir yol vardır, her gün binlerce insan tarafından seçilen üçüncü bir yol. Bu yol, sessizlik, rızaya dayalı bilmezden gelme ve içe göçmedir. (J.M. Coetzee)

Yazının başında, "ortaya ne çıkacak, merak ediyorum" diyordum, eh çok matah birşey çıkmadı belki ama bu vesileyle, defterleri gözden geçirmiş oldum:)

Arşivleme işini gözden geçirmemde fayda var...

Hadi iyi geceler...


konu ile alakasız ama eklemek istedim fotoyu.
portakal çiçeğinin nefis kokusunu bilir misiniz?
ben bu bahar o müthiş kokuyla tanıştım.
siz de bilmiyorsanız, nisan ayında bir portakal ağacı gölgesinde
hayatınızın ikinci baharını yaşayabilirsiniz:)

13 August 2012

evde minik değişimler...

Şu anda evin tek kullanılabilir yerinden yani mutfaktan yazıyorum. Ev dandini durumda, neden mi?
Bu sene Defne ilkokula başlıyor! Hadi dedik, bebek odasından çocuk odasına geçme vaktidir! Defne'nin odasını boyatalım, odayı biraz daha değiştirelim. Defne'ye odasını boyatma fikrini sorduğumda neşeyle atladı fikrin üstüne. "Evet boyatalım, lila olsun!" Super! Ben de havaya girdim, hemen boyacı ustayı aradım, bugün için anlaştık. Haftasonu Defne'nin odasını boşalttık. "Aaa odayı toplamaya başlayınca, kapladı mı beni bir hüzün?" Daldım gittim. Bir dönemin kapanışı işte! Gitti bebek bordürleri, boyanmış duvarlar, oynanmış oynanmamış oyuncaklar...Başlıyor işte yeni bir dönem...Neyse ki çabuk çıkardım kendimi o hüzünlü durumdan. Sonra diğer odaları dolaştım, "dur ya, bizim oda da boyansa iyi olur, ee salonun da vakti gelmiş" derken hemen hemen tüm evi boyatmaya karar verince, bugün kalakaldım tabi mutfakta. Usta, koku olmaz demişti ama gayet de keskin bir koku var etrafta, gece kalınmaz yani, hoş belki hole bir yer yatağı atarak evcilik misali uyuyabiliriz yerde? (Tabi bu şahane fikrimi henüz Mithat'la paylaşmadım. Defne'ye söylediğimde heyecanlanır diyordum, o bile pek ciddiye almadı beni:) Neyse akşam için dayımları  arasam fena olmayacak...Boya daha 3 gün sürecek, bakalım kahramanlarımızı nerelerde göreceğiz?
Ev bu kadar almış başını gitmişken iyi yazıyorum gene di mi? Ne yapayım, ustalar gitti, evden çalışmam bitti, Defne aşağıda arkadaşlarıyla oynuyor, Mit yolda, bi nefes alayım dedim! Semizotu da pişir beni diye bana bakıyor tezgahtan ama hiç kalkasım yok.

güle güle filli, zürafalı bordürler...

böyle salkım saçak saçlarla boya yapılır mı?

saçlarını toplattırmadı ama iyi duvar işi yaptı, saçları beyazladı çalışmaktan:)
Ev bir güsel yerleşsin(daha yolun çok başındayız ama:) daha yazacaklarım var...
Hadi görüşürüs...


08 August 2012

aşkın cep defteri

"Bir yerlerden başlamak lazım" demişti arkadaşım...
Ayyaş olup Paris'te kalmadığıma göre, yazmaya başlasam iyi olacak artık değil mi?:)
***
Bu sıra yoğun bir şekilde insan psikolojisiyle ilgili kitaplar okuyorum. Bu kitaplardan bahsedeceğim bir sıra. Ancak gecenin şu vakti, Murathan Mungan'a daha çok yakışıyor sanki. 
Geçenlerde, bir vesileyle, Defne ile ana-kız, 1 günlüğüne Küçükkuyu'da bir otelde kaldık. Mithat iş sebebiyle gelemedi maalesef ancak ana-kız otelde kalma tecrübesi de hoş bir tecrübe oldu. Defne, otele varır varmaz, orada hemen kendine bir arkadaş buldu. Ben de kendime arkadaş olarak Murathan Mungan'ı buldum:) Yazarın son kitaplarından: "Aşkın Cep Defteri" tam deniz kenarında okunacak tatlı bir kitap. Kitabın ilk yarısında; kediler, fotoğraflar gibi konularda minik minik yazılar var. Keyifli yazılar okudum aralarında. İkinci bölümde ise; aşk üzerine Mungan'ın düşünceleri yer alıyor. Ne güsel anlatmış aşkı Mungan. "İnsanlar yalnızca bana değil, aşkıma da aşık oluyorlar"demiş, boşa dememiş! 

Hoşuma giden sözlerinden birkaçını yazıyorum, kitabı okuma niyetiniz olabilir, hevesinizi kaçırmamak için çok fazla söz yazmayacağım.

Gündüz ağacın gölgesinde, akşam mehtabın ışığında bir çırpıda okuduğum kitapta, sanıyorum ki herkes kendinden birşeyler bulacaktır...

Aşktan çok şey bekliyoruz. Nihayetinde aşk bu. Onun da eti ne, budu ne?
*
Aşk haklılık, haksızlık kaldırmaz. Böyle şeylere takılmaz, bildiğini okur hep.
*
Aşkın mutlulukla ya da mutsuzlukla bir ilişkisi yoktur. Aşk, aşktır. Varsa da, gelip geçici bir haldir bu, kendi varlığı gibi. Zamanın size gülümsemesidir aşk. Tadının çıkarılması, keyfinin sürülmesi, ardından yasının tutulması neyinize yetmiyor?
*
Geçmiş yalnızca hatırlananlar değildir; önemli bir bölümünü de hayal edilenler oluşturur.
*
Aşk bir disiplindir. Birçok insanın aşkta başarısızlığı, onun aynı zamanda bir disiplin olduğunu bilmemesinden kaynaklanır. Aşk kalbe itaat, ilişkiye itina disiplinidir.
*
"Aşk sizce nedir?" gibi bir soruya yıllar yılı "aşk bir sudur, iç iç kudur" şeklinde karşılık vermiş insanlardan herhangi bir konuda, herhangi bir şey ümit edilebilir mi?
*
Aşk, bize hayatı yeniden keşfetme gücü verir. Belki de en büyük yararı budur.
*
Aşk basit bir şeydir, karmaşıklaştırmayın. Aşk karmaşık bir şeydir, basitleştirmeyin. Yerine göre ikisi de doğrudur.
*
Ruhunu, varoluşunu ancak kendisi bir aşkın öznesi olduğunda hissedebilmek, çok daha büyük bir noksanlığın işareti değil midir?
*
Aşk üzerine konuşurken saçmalamamak imkansızdır.
*
Bir yetişkinin, aşkı çocuk pervasızlığıyla yaşaması... Bence en ideali, en imkansızı.
*
Aşk insanın umudunu kesmemesi demektir. Güvenmenin, bağlanmanın, inanmanın hala mümkün olduğuna duyulan gereksinimi karşılar.
*
Aşk üzerine konuşurken melodrama kaçmaktan korkmayın. Aşkın en hakiki konusudur o. Yapmacık olan diğerleridir.
*
Gündüzleri gezdiklerine bakmayın; aşkın ve yazının anayurdu gecedir.

Aşk ve yazı dolu, iyi geceler diliyorum hepinize...