Featured Post

08 June 2015

Yaşa "Oy ve Ötesi"!


Yorgunum ama tatlı bir yorgunluk bu. Dün seçimlerde "Oy ve Ötesi" gönüllüsü olarak çalıştım. Geç bile kalmışım böyle bir oluşumda yer almak için. Tarafsız, bağımsız, adil ve tamamen gönüllülüğe dayalı bir sistem kurulabiliyormuş demek memleketimde...Helal olsun Oy ve Ötesi'ni kuranlara, yaşatanlara...
*
Yaşamadan anlatılması zor bir deneyim aslında. Ama kısaca anlatıvereyim sürecimi, ne de olsa burada yazdıklarım kişisel tarihim oluyor. İnsanlık için küçük ama benim için anlamlı adımlar, kayda düşşün:)
*
Neyse, ne diyorduk...Öncelikle; Oy ve Ötesi'ne sitesinden başvurdum. 1 gün sonra, çalışacağım okulun "Oy ve Ötesi" sorumlusu beni aradı. İzin alarak, beni mail ve whatsup grubuna ekledi. Eğitimleri ve gerekli materyalleri benimle ve grupla paylaştı. Sonra çalışacağım okulda OveÖ gönüllüsü olarak görev yapacak grupla, birkaç kere biraraya geldik. Seçim sırasında dikkat edilmesi gereken kritik noktaların ve ilgili soruların üzerinden geçtik...Her OveÖ grubu böyle midir bilemem ama benim içinde bulunduğum grupta insanların hepsi; sorumluluğunu bilen, yapıcı, yardımcı bir tutum içindelerdi. Genci de yaşlısı da... Çiğ bir hareket görmedim kimseden.
*
Gelelim seçim gününe...
Sabah 6.30 itibariyle grup olarak okulda buluştuk. Son bir görev paylaşımı yapıp, 7'ye doğru sandıklarımıza dağıldık. Okula girip, teker teker sınıflara dağıldığımızda, kendimi üniversite sınavlarına giriyormuş gibi bir ruh halinde hissettim. Böyle bir ortamda hiç çalışmadığım için, başta biraz heyecan yaptım ama ilk dakikaların heyecanını attıktan sonra, "ulen herkeşler insan füs, elinden gelenin en iyisini yap işte" dedim kendime ve aktı gitti gün...
Bizim sandıkta, her yaştan her partiden görev alan insan vardı ve gün boyu herkes birbiriyle uyum içinde çalıştı. Çalışma kısmının yanında, hiç tanımadığın, farklı farklı görüşteki insanlarla bir gün de geçiriyorsun birlikte. Haliyle sohbet ediyorsun, hikayeler dinliyorsun, anlamaya, tanımaya çalışıyorsun karşındakini. Kendilerine partilerinin gönderdiği kumandayı seninle paylaşıyorlar. Ben de birşeyler götürmüştüm, paylaştık işte bir şekilde...
Seçim sistemi çok basit gibi görünse de, işin içine girince, çok detay olduğunu görüyor insan. Zira hedef kitle tüm Türkiye insanı ve her insan oyunu 1 kere kullanıyor, yanlış kullandı mı, yanlış sayıldı mı, yanlış kaydedildi mi, gitti o oy...O yüzden uyanık olmak, rehavete kapılmamak, gerekli uyarıları yapmak, birşeyleri varsaymamak gerekiyor...
Türkiye'nin insan mozaiğini gözlemlemek açısından da dün, benim için kıymetliydi...Bizim sandıkta değildi ama 1919 doğumlu bir kişi gelmiş oy kullanmaya. Bizim sandıkta oy kullanmaya da, parkinsonlu bir amca büyük bir çaba göstererek geldi. Bu insanların çabasını görünce, oy kullanmaya gelmeyenleri düşünmeden edemedim. (Gene de %85 dolayında katılım vardı bizim sandıkta.)

Uzatmayayım, insanın duyduğu bir şeyi, kendinin tecrübe etmesi başka birşey. "Nasıl bir memleket olduk biz, oylarımızı da mı biz sayacağız?" diye hayıflanmak yerine, durumu kabul edip oyların sayımına destek olunca, daha huzurlu uyudum dün akşam.
*
Oy ve Ötesi oluşumu, orada tanıdığım insanlar, farklı görüşteki insanları tanımak, anlamak için de, bu seçim dönemi öğretici bir deneyim oldu benim için...
Bu seçimle, ülkem için yeniden umutlandım ve umudun ışığının hepimizin içinde olduğunu bir kez daha gördüm. "Demokratikleştikçe güselleşiyorsun Türkiye"! diyesim geldi...Dedim, gitti;)
*
Bir önemli not. Bugün de, oy tutanaklarının sisteme girişini yapabilecek T3 gönüllüleri aranıyor. Bilginize...

*
Yazıyı güzel bir şarkıyla bitireyim...
Sabah Açık Radyo'da, Nazım Hikmet'in Piraye'ye olan aşkıyla ilgili konuşuyorlardı. Zamanında ona yazdığı şiirlerden, Yyves Montand'ın da bir şarkı söylediğini konuştular ve bu parçayı çaldılar. Bilin bakalım hangi şiirleri? Hiç fransızca bilmememe rağmen, şarkının fransızca sözlerinden şiirleri aradım buldum, bulunca da çok sevindim, çünkü çok severim bu şiirleri:) Zorlamayayım sizi, gelsin şiirler...Şiirlerle birlikte bu şarkı, bu havada mis gibi gidiyor...

Haydi aydınlık günlere...

24 Eylül 1945
En güzel deniz :
                        henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk :
                        henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz :
                        henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
                        henüz söylememiş olduğum sözdür...

26 Eylül 1945
Bizi esir ettiler,
bizi hapse attılar :
                           beni duvarların içinde,
                                                    seni duvarların dışında.
Ufak iş bizimkisi.
Asıl en kötüsü :
bilerek, bilmeyerek
hapisaneyi insanın kendi içinde taşıması...
İnsanların birçoğu bu hale düşürülmüş,
namuslu, çalışkan, iyi insanlar
ve seni sevdiğim kadar sevilmeye lâyık...