Featured Post

30 September 2016

Gündüz Vassaf - Ne Yapabilirim?


Ot Dergisi'nde "Gündüz Vassaf'ın Ne Yapabilirim?" kitabının tanıtımını görünce heyecanlanmıştım. Zira uzun zamandan beri, çoğu kişinin yazdıkları, söyledikleri bana, birbirinin aynı, çözümsüz ve umutsuz geliyordu. Kendi kendime günlüğüme yazdıklarımdan da pek birşey çıkmıyordu. Ölümlerin olduğu yerde, her söylenen anlamsız ve boş geliyordu bana. Ama böyle de hayat geçmiyordu...Yani böyle bir hayattan anlamlı bir gelecek çıkarmak mümkün görünmüyordu. Çoğu insan gibi ne yapsam ne etsem diye kafa yormaya başladım. Uzun bir süre, kendime ve yakın çevreme odaklandım. Ben ne kadar kendimi yaşatabiliyorum, ne kadar düşüncelerimi hayata geçirebiliyorum, ne kadar etkin oluyorum, ne kadar dırdırlanmadan çözüm üretiyorum? diye kendimi gözlemledim. Evet yaptıklarım vardı ancak daha yapacaklarım da vardı...

Tabi biraz da desteğe ihtiyacım vardı, bu yolda yalnız olmadığımı bilmek için...
İşte destek bu kitapla geldi bana. Düşündüklerimi ancak kelimelere dökemediklerimi üstad pek de güzel özetlemişti. Gündüz Vassaf'ın yazılarını okuyanlar, Cehenneme Övgü, Cennetin Dibi gibi eski kitaplarını hatmedenler, onun tarzını bilir ancak henüz kendisini okumadıysanız, biraz çarpılmaya hazır olun. Çünkü Gündüz Vassaf, "insanı" sadece Türkiye bazında değil, dünya hatta evren bazında çok geniş bir perspektifte inceler ve tatlı tatlı gerçekleri yüzünüze çakar, ezberinizi bozar. 

Bakınız Gündüz Vassaf'ın kitap önsözü şu şekilde başlıyor: "Ne yapabilirim?, benim gibi, bir harekete, örgüte, partiye hatta ideolojiye bağlı olmayanlara sesleniyor...Tepkilerimizde kendimizi tekrarlamadan, çaresiz çırpınışlarda tükenmeden, "ne yapabilirim"i düşünmeye, yeni bir yaşam ahlakını tartışmaya açmak istiyorum. Kötümserliğe kapılıp edilgenleştikçe, değişim erteleniyor, düzen sürüyor. Değişim biziz!"

Okuduğum kitapta hemen her satırın altını çizip yanına notlar aldığım için, kitabı anlatmaya nereden başlayacağıma karar veremiyorum. Zaten kitap, bulmacanın parçalarının birleşmesi gibi, bütün haliyle okunmalı bence ama size fikir vermesi açısından şunu yapacağım. Bazı bölümlerden teaser niyetine birkaç satır ekleyeceğim. Gündüz Vassaf'ın iznini almadan paylaştığım için biraz tedirginim ancak niyetim iyi, kitabı ne kadar çok kişi okursa, o kadar iyi olur düşüncesiyle paylaşıyorum bu satırları...

Özet olarak, Gündüz Vassaf bize "uyanık olun, kendi gücünüzün farkında olun, edilgen olmak yerine harekete geçin, değişimin kendinizde olduğunu görün" diyor ve bize bu değişim yolculuğunda rehberlik ediyor.

Öyle klasik bir kişisel gelişim kitabı gibi beklemeyin lütfen, dediğim gibi azıcık acıtan ancak kendine getirten bir kitap...Kitabın anlamadığım yerleri de oldu, bazı yerlerde üstadın da kafası biraz karışıkmış gibi geldi bana ama olsun, olacak o kadar. Herşeyi de Gündüz Vassaf'tan beklemeyelim değil mi? Sonuçta bana farklı bakış açıları sunan, normlarımı yeniden sorgulamamı sağlayan, beni birçok konuda harekete geçmeye yüreklendiren bir kitap oldu. Umarım siz de okursunuz...



07 September 2016

Mazoşist misin?

Yazı yazmaya uzun süre ara verip tekrar yazmaya kalktığımda, ilk defa yazı yazıyormuşum gibi kitleniyorum. Açılmam zaman alıyor. Neyse ki, ilk yazıyı yazdım, şimdi açılabilirim;)

Çok hızlı bir çağa girdik. Teknoloji çok hızlı, ruhumuz ise geride can çekişiyor. Sosyal medya adeta gardiyan gibi 24 saat başımızda nöbet tutuyor. Sosyal medyaya elini verip kolunu kaptırman an meselesi. Sosyal medya acemileriyiz. 

Peki ben ne yapıyorum? Sosyal medyadan uzaklaşamıyorum haliyle. Hoş oraya bakmadığım an, inanın daha mutlu, huzurlu bir insanım ancak dünyadan kopuk yaşamak da olmuyor. Hele her günü olağanüstü geçen memleketimde...Notification'ları sessize aldığımı söylemiştim değil mi? Sosyal medyaya bakma zamanlarımı da kısıtladım. Çok yeni bir karar! Sabah 15 dk, öğleden sonra 15 dk, akşam 15 dk. "Ne yapacaksan, bu kadar zaman içinde yap füs" diyorum kendime. Alacağını al, vereceğini ver ve ortamlardan gazla...Zaten oradaki alışveriş durumu bir şekilde tüm günüme yansıyor. Okuduğum bir yazı, bir tartışma, bir film önerisi, bir şarkı veya bir video... 

Aslında sosyal medyayı doğru kullanabilirsem, ondan çok şey de öğrenebiliyorum, hakkını yemeyeyim. Facebook'ta şahsen tanımasam da, takip ettiğim çok güzel birkaç insan var. Onların varlığı; bana güç, ilham ve umut veriyor. Ancak enerjim de kısıtlı, onu biliyorum, o yüzden sosyal medyada uyanık ve seçici olmaya çalışıyorum. Sosyal medyaya, gölgelerin gücü adınaaaa, güüüç bende artıııık! diye kendimce mesajımı veriyorum, o alır mesajımı veya almaz, onun bileceği iş;)

Yahu ne yazacaktım, nerelere geldim gene. Herşey çok hızlı değişiyor. Çocuklarımız büyürken biz de yaş alıp gidiyoruz. Geçiciyiz. Geçiciyiz ama şu an hayattayız ve geçici hayatımızda zombileşmeden insan gibi yaşamak hakkımız. 
Zor bir dönemden geçiyoruz, karamsarlığa kapılmadan sıkı durmak kolay değil. 
İşte bu aşamada, neyse ki yardımıma Gündüz'üm Vassaf'ım geliyor. Dürtüyor beni ve kendime getirtiyor.
Gündüz Vassaf'ın "Ne yapabilirim?-Geleceğe Kartpostallar" kitabına bu şekilde girizgah yapmış olayım... Devamı yarına...


Eğrisiyle doğrusuyla...

"İnsan en çok kendini özler, unuttuğu kendini..."

Evet böyle demiş ünsüzün biri...Unuttuğu kendini bulmak için de kürkçü dükkanına dönmeye karar vermiş. Paslanmış biraz ama kafasının içinde konuşmaktan da yorulmuş. Kaçacak bir yeri de kalmadığı için, oturmuş, yazmaya başlamış.

"Unutmak" fiilini kullanmak biraz abartılı olmadı mı füs? "
"Evet bir parça sanırım ama paslanmış demişti ya, idare et işte. "

Neyse, kaldığım yerden devam edeyim. Pek güzel ünlü sözler yazmışım son yazımda. Ünlü sözleri, alıntıları bilmek güzel, onları kullanmak da güzel ama herhalde en önemlisi bu sözleri gerçek anlamda anlamakta, içselleştirebilmekte. Yoksa herkeşler(ben dahil) pek güzel sözler, alıntılar paylaşıyor sosyal medyada. Hatta kafam şişiyor bazen bu kadar çok alıntı görmekten. Bilgiler, alıntılar denizi içinde yüzüyorum, hatta boğuluyorum bazen...

Yok yok boğulmuyorum o kadar, zira artık beni bir tek "gerçeklik" etkiliyor. Bir insan ne kadar gerçek? Okumuş okumamış olması önemli değil, duruşuyla oluşuyla ne kadar gerçek? Söylediğiyle yaptığı ne kadar birbirini tutuyor? Karşısındakiyle ne kadar gerçek bir iletişim kuruyor? Ne kadar kendi söylediklerine odaklanıyor? Ne kadar karşısındakini dinliyor? Akım derken sonra bokum gibi mi davranıyor? Bilmem ne statüsünde bilmem ne okullarını bitirmiş biri, artık ancak gerçekse etkiliyor beni. Yani o okuduklarını ne kadar içselleştirebilmiş, ne kadarını hayatına geçirebilmiş? Davranışlarına yansıyor mu öğrendikleri? Yoksa birtakım öğrenmişliklerle, ezbere yaşamaya devam mı ediyor? Yukardan kort kort lafları söylemekle yürümüyor artık gemiler...Teoride zehir gibi pratik dersen sallanmaktalarla hayat geçmiyor...Beni umutlandıran, söz ve eylem birliği içinde olabilen insanlar...

Hoş insanın aşkları gibi gerçekleri de değişebilir Turgut Uyar'ın dediği gibi ama olsun, özün değişmez. İşte o özdeki gerçeklik arayışındayım.

İşte bu arayışta, başlıyorum eğrisiyle doğrusuyla yeniden yazmaya...

Eylül'e de selam çakmadan olmaz. Hoşgeldin Eylülcüm...


15 January 2016

Not Defterime Düştüğüm Sözler...

Yine filler tepişiyor, çimenler eziliyor... Zor zamanlardan geçiyoruz ama bu sefer tekrar günlüğüme dönmeyeceğim. Madem yazmaya karar verdim bloga, yazmaya devam...
*
Bu sıralar Bulutsuzluk Özlemi'nin şarkısı takıldı yine dilime...Bazen sokakta veya metroda avazım çıktığı kadar, "Uuuuuu biri anlatsın hemen, nedir bu normal?Uuuu canım sıkılıyor artık, yoksa ben miyim anormal?..." şarkısını söylemek istiyorum. Kendi içimden söylüyorum da, bu şarkıyı mesela sesli olarak metroda söylemeye başlasam, ben şarkıya başladıktan sonra, herkes şarkıya katılsa ve dahi şarkıyı birlikte söylesek güzel olmaz mıydı? Sosyolojik bir flash mob yaratmış olurduk birlikte;) Hem içimizde tuttuklarımızı müzik yoluyla dışarı çıkarmış olurduk hem de toplu bir terapi yaşamış olurduk...Fena mı? Sonra da atlardık metromuza, giderdik yolumuza...
*
Neyse, 2016'da Ocak'ın ortasına geldik, ben halaa 2015'i kapatamadım. Birkaç yazı kaldı, ha gayret diyorum...
-Not defterime düştüğüm sözler
-2015'in aklımda kalan 10 filmi
-2015'in aklımda kalan 10 kitabı
*

Her sene ajanda tutarım. Okuduğumda bana dokunan bir sözü mutlaka bu ajandama not ederim. Sene sonunda hangi sözleri not ettiğimi görmek bana ilginç gelir. Hangi ruh durumlarından geçmişim, hangi sözler bu dönemde bana eşlik etmiş? Hangisi beni dürtmüş, hangisi bana güç vermiş? Başlayalım bakalım...2015 kolay bir sene değildi, bu dönemde sözlerden çok destek almışım ki, bu kadar çok söz not almışım deftere...Aralarında bu sene aramızdan ayrılan kişilerin de sözleri var, onları da anmış olayım bu vesileyle...
Hatta numaralandırayım, size dokunan 1-2 söz olursa, belki numarasıyla paylaşmak istersiniz? (Ben de sizden bir cevap aldığımda mutlu oluyorum, bilesiniz...)

1-Dünyada değişiklik yapmakta başarılı olanlar, değişikliğe kendilerinden başlayanlardır.
Bernard Shaw

2-Önemli olan içinizdeki ışıktır. Kendiniz kendinize ışık olun. Dışınızda olan, dışınızdan gelebilecek hiçbir şeyden destek, dayanak aramayın.
Buda'nın son vaazı 

3-Herşeyden biraz kalır. Kavanozda biraz kahve, kutuda biraz ekmek, insanda biraz acı.
Turgut Uyar

4-Korktukça tutsak, umut ettikçe özgürsündür.
Andy Dufresne/Shawshank Redemptions

5-Dünya korkunçlaştıkça, sanat da soyutlaşmıştır.
Paul Klee

6-Dans edemeyeceksem, bu benim devrimim değildir.
Emma Goldman

7-Fazla iffetli bir gençliğin ardından, ikiyüzlü haz peşinde koşan bir ihtiyarlık gelir.
Andre Gide

8-"Keşke" yaşamın hakkını veremeyişin bedeli. Bil ki ey talib, bilgeliğin kapısı, insana ancak kendini yadsıyabildiği takdirde açılır.
Düdane Cündioğlu

9-Çocuklar, tanımadıkları bir ülkeye yeni gelmiş yolculardır.
John Locke

10-Ben güler yüze inanıyorum artık, gerisine bakmıyorum.
Cem Yılmaz

11-Bilimlerin en zoru, kendini bilmektir.
Miguel de Unamuno

12-Hüzün saklanabilir birşey değil. Ne renge boyarsan boya, dibi kendi rengiyle çıkıyor.
Başak Buğday

13-Hayat sıkı sıkı giyinmek değil, sıkı sıkı sarılıp birbirimizin sıcağında ısınmak demek.
Nermin Yıldırım

14-Sevdiği kadının aklı başından giderse, aşkını da kaybeder diye telaş eder insan. Yanlış. Aşk akılda değil, kalptedir.
Tarık Tufan

15-Hayat, kendini bulmak değildir. Hayat kendini yaratmaktır.
Bernard Shaw

16-Bir kadın, ne zaman kendi sesini duyurmak için ayağa kalksa, planlamamış olsa bile, tüm kadınlar için ayağa kalkmış olur.
Maya Angelou

17-"Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun?" dedi. Öleceğini bildiği halde yaşadığını unutmuştu.
Gabriel Garcia Marquez

18-Bilemezsin sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı, hiçbirşey içime sinmedi; altın madenine altın sunmanın ne anlamı var ya da okyanusa su. Düşündüğüm herşey doğu'ya baharat götürmek gibiydi...Kalbimi ve ruhumu vermenin bir yararı yok, çünkü sen zaten bunlara sahipsin...O yüzden sana bir ayna getirdim, kendine bak ve beni hatırla...
Mevlana

19-Dünyayı aydınlatmaya çalışmayın. Bulunduğunuz köşeyi aydınlatın.
Buda

20-Gülümsemek için mutlu olmayı beklersen, hayat boyu gülümseyecek fırsatı bulamayabilirsin.
Uzakdoğu sözü

21-Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya...
Gülten Akın

22-Dünyanın duyduğu hikayeler değişirse, dünya değişir.
Judith Liebe

23-Bir çatlak var herşeyde, ışık işte böyle girer içeriye...
Leonard Cohen

24-Yaşlandığımız için oyun oynamayı bırakmayız, oyun oynamayı bıraktığımız için yaşlanırız.
Bernard Show

25-Kederlerin en tatsızı, insanın kendi kendini hor görmesidir.
Montaigne

26- Yüksek ve değerli ilişkiler, rollerimizi bırakarak mümkün olur.
Zeki Demirkubuz

27-Önemli olan insan doğmak değil, insan olarak vuslata ermektir.
Mevlana

28-Aldatıcı, iğva edici iyimserlik, gerçek kötümserliktir.
Karl Marx

29-Sanat anlatılamayanı anlatmaya kalkışmaktır ve yalnızlığımızdan kaynaklanır. Kimseye itiraf edemediğimiz şeylerden...
Zeki Demirkubuz

30-Dünya mükemmel olmadığı için sanat var.
Tarkovski

31-Mutluluk kısa süreli bir haz değildir. Çevreye, hemcinslerine dursuz duraksız bir yarar sağlama mücadelesidir. Mutlu ederek mutlu olabilir insan. Yazı adamının icraat adamı olması zor ama denemeye değer.
Mutluluğun sırrı zamanı unutmaktır. Zamanı unutursan mutlusun demektir.
Çetin Altan

32-Kendi vicdanınızdan hiçbirşeyi gizleyemezsiniz.
Anton Çehov

33-Ağrımasa bilir miydim yüreğimin yerini?
Sennur Sezer

34-Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.
Gabriel Garcia Marquez

35-Hayat gelecektir, geçmiş değil! Bu geçmişin yaşanmadığı anlamına gelmez. Geçmiş vardır ama belirleyici olan gelecektir. Sana unutabilme yeteneğini verecek olan da budur. Aslında unutmak doğru sözcük değil Hiçbir boku unutmuyorsun. Ben tüm yaşadıklarımı nasıl unutacağım ki? Mesele, üstesinden gelmek.
Jose Mujica (Eski Uruguay Başkanı)

36-Kendimle çelişiyor muyum? 
Ne güzel, çelişiyorsam çelişiyorum.
(Demek ki çok genişim, içimde herşeyden var.)
Walt Whitman

37-Her insanda insanlığın bütün halleri vardır.
Montaigne

38-İki hep vardır. Bu harika, sihirli, yaratıcı, kamusal ve özel rakam belki de evrenin gizemli sırrıdır. İnsan iki kişiyi sevebilir, hepimizin içinde iki cinsiyet de vardır, taban tabana zıt duygular yan yana bulunur. Ben dünyayı böyle görüyorum.
Patricia Highsmith

39-Her durumda, her koşulda ve sonuçları ne olursa olsun ve kimin işine yararsa yarasın, hep ama hep ve hiç şaşmadan insan haklarının yanında olacaksın. Yanlış yapmamanın yegane yoludur. 
Ali Nesin

40-Cennet vatanımızda dört mevsimi bir arada yaşayabildiğimiz gibi, tüm çağları da bir arada yaşayabiliyoruz artık! 
Met-Üst (Ğ-Kasım 2015)

41-Yaşamına giren herkes, sana seni anlatmak için girmiştir. Bırakın başkalarına iyilik edip, kendinizi iyi hissetme, mutlu olma, huzurlu olma hazcılığını ve cennetten iyi yer kapma ticaretini, bir ucundan da siz tutun. Ya insan olur bir ucundan da siz tutarsınız ya da bahanelere sığınıp döner arkanızı gidersiniz.
Ali Denizci

42-Terörü durdurmak için..., bence tam tersine ilgilendiğin şeylerle daha çok ilgilenmen gerekiyor böyle zamanlarda. Yapacağın işe dört elle asılacaksın, daha iyisini yapmaya çalışacaksın. Bir şeylerle ilgilen, bir şeyler üret ki hayat devam etsin. Hayata karşı en iyi duruş yaşamak ve yaşamayı istemek...Ürettikçe çoğal, nefretinle değil...
Kaan Sezyum- Penguen 17 Eylül 2015

43-Dans eden insandan kötülük gelmez.
Mustafa Fırat Kabadayı


11 January 2016

Zihin Haritaları İle Açıl Susam Açıl!

Yıllar önce bir arkadaşımla iş üzerine konuşurken, 2 dakika içinde; önüme yapabileceğim iş fikirlerini sıralayıvermişti. Çok da artistik bir şekilde; oklarla şekillerle, bir sayfada gösterivermişti yapabileceklerimi. Kafamda büyüttüğüm herşeyi, pıt pıt gözümün önüne bir sayfada koyuvermesi, beni hem şaşırtmış hem de rahatlatmıştı. Sonuçta atla deve değildi kafamda büyüttüklerim...O büyük resmi bir çırpıda görmek, bana iyi gelmişti...

Tabi o sıra, bu yaptığının "Zihin Haritası oluşturmak" olduğunu anlamamıştım. (Sormamıştım da:) Bu sihirbazlık işinin Zihin Haritaları'yla ilgili olduğunu, başka bir arkadaşımın eğitimine gittiğimde öğrendim. Arkadaşım konuyla ilgili bir kitap tavsiye etti. Kitabı okuduğumda, gizli şifreyi çözmüşüm gibi hissettim;) 

Çağımızda herşey insanlara o kadar komplike bir şekilde veriliyor ki; 10 milyon kitap okumadan, 100 milyon eğitime gitmeden bazı şeyleri anlamamız mümkün değilmiş gibi bir his yaratılmaya çalışılıyor sanki üzerimizde. Halbuki bazen sayısız kitap okusak da, birşeyleri çözemiyoruz, bazen de bir kitap okumak, o şeyi anlamak için yeterli olabiliyor...

Hastasıyım bu başlıkların;)
Tony Buzan'ın kitabı da böyle bir kitap oldu benim için...Kitabı "bağlantılı düşünebilme becerimizi" bize hatırlattığı ve yaratıcılığı yüreklendirdiği için sevdim. Ama kitap, okur okumaz hayatınızı değiştirmiyor, baştan söyleyeyim;) 

Tony Amca diyor ki; "İnsan beyni, araç çubukları veya menü listeleri aracılığıyla değil, sinir sistemi gibi doğal bir sistemle çalışır. İyi çalışabilmesi için; doğal, organik akışı yansıtan araçlara ihtiyacı vardır. Bu araç "Zihin Haritası"dır. Zihin Haritası, tek boyutludan çift boyutluya, çok boyutlu düşünmeye doğru atılan önemli bir adımdır."

"Beynin İsviçre çakısı" olarak tanımlıyor Zihin Haritası'nı. Gözünüzde, açıldıkça açılan bir İsviçre çakısı canlandı mı? Canlanmadıysa, görselini de koyuverdim işinizi kolaylaştırmak için...İşte zihnimizde de birçok düşünce birbirine bağlı ve yeni çağrışımlarla yeni açılımlar ortaya çıkartabiliyoruz. Bu çağrışımlarda da, kullandığımız kelimelerin ve görsellerin rolü büyük!

Okulda, günlük hayatta ve iş hayatında, kafanızı kurcalayan her türlü durum için Zihin Haritaları işinize yarayabilir. 

Peki Zihin Haritası nasıl yapılır? 

En özet haliyle;
  
1-Bir hedef konu seçiyorsun kendine. Ve bu konuyu bir resim ile ifade ediyorsun. 
2-Merkezdeki resimden aklına gelen serbest çağrışımlarla çeşitli dallar çıkarıyorsun. Çıkardığın bu ana dallara; anahtar kelime veya görsellerini koyuyorsun. (Ana dallardaki kelimeleri büyük harfle yazmakta fayda var.)
3-Ana dallardan gene serbest çağrışımlarla ara dallar çıkarıyorsun, onları da anahtar kelime veya görsellerle ifade ediyorsun.

Harita bittiğinde, "Neredeydik, nerelere geldik?-Nil Burak" şarkısını söylüyorsun;) (Kafa böyle birşey işte, beyin nerelerden ne bağlantı kuruyor, anlamak mümkün değil, en iyisi mi kendisini serbest bırakalım...Neyse konuyu dağıtmayayım:)

Bu haritalamada; farklı renkler, çeşitli kalınlıkta kalemler kullanmak, kendinize özgü işaretlerle kodlamalar yapmak(***) istenen şeyler... Çünkü beynimizin renklere ve resimlere verdiği tepkiler daha fazla oluyormuş. (Sanırım prefrontal korteksimiz devreye giriyor bu aşamada;)
Bir de dallar arasındaki bağlantıları çizerken, aman diyim dalların bağlantısını koparmayın, nöronlarımızın ara bağlantılarının kopması gibi birşey bu! O bağlantıları kolay mı kurduk, hatta sizin için daha fazla önemli olan dallar varsa, onları kalınlaştırarak da çizebilirsiniz... Aklınıza gelen ama saçma olduğunu düşündüğünüz dalları da kırmayın, boşa gelmemiştir o çağrışım size, kalsın, gerekirse sonra budarsınız...

Zihin Haritaları hangi alanlarda işime yaradı?

ZH ile haftalık plan yapmak, beni disipline etti...
Normalde kafası dağınık bir insanımdır ancak bu haritaların, disipline olmamda etkisinin oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim. Bir kere, iki seneden beri; her hafta, haftalık plan yapıyorum. Bir sayfada; o hafta yapmam gerekenleri, planladıklarımı, yapmak istediklerimi net olarak görebiliyorum. Birşeyler yazıp çizdikçe, aklıma başka birşeyler daha geliyor. Sadece iş için değil, genel hayat planı. Zaten iş-özel diye bir ayrımı hiçbir zaman anlayamadım. Hepsi senin hayatın işte...Birbirinden bağımsız değil...Düzenli zihin haritası yaptıkça, neleri gerçekten yaptığımı, neleri aylarca salladığımı görüyorum. Önceliklerimi, zorunluluklarımı ve zamanımı planlamayı öğreniyorum.

ZH ile sunum ve eğitim taslakları hazırladım...
Sadece haftalık plan için değil, bir sunum veya bir eğitim hazırlayacaksam da haritalar faydalı oluyor. En azından ben faydasını gördüm. Şekillerle, farklı renk ve kelimelerle oluşturulmuş tek sayfalık taslakta; neyi, hangi sırada anlatacağını hatırlamak daha kolay. 

Zihni özgür bırakınca; gerisi geliyor, hediye fikri de, blog yazı fikri de...
Bu işin herhalde en sevdiğim yanı, beyinden gelen çağrışımlara kendini bırakma kısmı...Zihni zorlamadan, zihnin akışını takip etmek... 
Hepimizin doğal olarak yaptığı düşünme faaliyetini kağıda dökünce, dervişin fikri neyse zikri de ortaya çıkıyor:) Arkadaşlarıma hediye düşünürken bile, bu haritadan yararlandığım oluyor. Bazen blog yazısı hazırlamadan önce, aklıma gelen kelimeleri not alıp haritalandırıveriyorum. Konu konuyu açıyor...

Neyse çok anlattım, bu iş anlatılmaz, çizilir aslında;) 2 sene önce, Defne'nin "mutluluk ve mutsuzluk" ile ilgili yaptığı iki zihin haritasını, Defne'nin iznini alarak, sizlerle paylaşıyorum. 

Annenin ev işi, babanın gıcıklık yapmasından
mutluluk duyan bir çocuğumuz varmış:)
Çocuklar herşeyi görür, görmediklerini sandığımızda bile...
Haydi, zihniniz açık olsun...




06 January 2016

Sadeleştim de Duruldum!

Yazdan beri bloga yazmıyorum. Zira yazdan beri ülkemde, dünyada yaşananlar; aklımın, yüreğimin kaldıramayacağı kadar ağır oldu benim için.
"Herkesin delirdiği bir dönemde, belki de yapılabilecek en iyi şey, kendi deliliğine sahip çıkmak" dedim ve günlüğüme döndüm bir süreliğine...
İyi de geldi kendi kendime yazmak...İnsanın en yakın arkadaşı, kim ne derse desin, kendisi. Kafadaki Füsler'i özgürce konuşturduğum bir yer günlük. Demokrasi önce insanın kendisinde başlıyor sanırım...Kendi içimde az buçuk demokrasiyi sağladığıma göre, biraz dış dünyaya açılabilirim sanki?
(Bedri Baykam-Art International/İstanbul)
***
Tamamdır, bu kadar girizgah yeter:) 2015'le ilgili yazılacak çok iyi haber yok maalesef ancak kendi biriktirdiklerimi bloga aktararak, 2015 ile helalleşeyim istiyorum.
***
2016'yı "sadeleşme" yılı ilan ettim kendim için. Birkaç yıldır sadeleşme ile ilgili birşeyler yapıyorum ancak 2016'da kalıcı olsun istiyorum bu sadeleşme...Bir sürü uyaran tarafından sürekli dürtüklendiğimiz, algı yönetiminin had safhada olduğu, herşeyin çok hızlı yaşandığı bu devirde, sadeleşmek çok kolay birşey değil. Birçoğumuz başı kesik tavuk gibi oradan oraya koşturuyoruz. Düşünmek için zaman yok. Sadeleşmemiz istenmiyor sanki!
Kendi tecrübemden gördüm ki; sadeleşmek için önce yavaşlamam gerekiyormuş, yavaşlamadan sadeleşme olmuyormuş. Zira yavaşlayınca birçok şeyi daha fazla farketmeye, görmeye başladım...

Sonra da başladım sadeleşmeye...Sadeleşme derken, neler yaptım, son dönemden başlayarak paylaşayım...

-Eşyalar: Evin tüm odalarını, mutfağı tek tek, elden geçirdim. Fazladan, kullanmadığımız, versem o kişi(ler) için faydalı olabilir diye düşündüğüm herşeyi, torba torba ayırdım, dağıttım. (Kime ne yararlı olur konusu, kafa yorulması gereken bir konuymuş!) Bu arada, evde gereksiz ne çok şey varmış!

-Kıyafetler: Kıyafetler de aynı şekilde. Bu sene farklı bir yere de gönderim yaptım. Kadıköy Belediyesi'nin ihtiyacı olanlar için oluşturduğu "Açık Gardırop"bölümüne de bir gönderim yaptım. (Açık Gardırop'ta; temiz, az kullanılmış kıyafetleri bir butikte sergiliyorlar, ihtiyacı olan kişiler gelip oradan istediğini alıyor.)

-Kitaplar: Kitaplar konusunda hala çalışıyorum. Önceden bir kargo şirketinin, kitapları ihtiyacı olan okullara dağıttığı bir kampanyası vardı. Bu kampanya birkaç sene sürdü ancak bitti, şimdi de kitaplar gerçekten işe yarayacak yerlere gitsin istiyorum...Onlarca kitabın kütüphanemi beklemesi saçma geliyor bana. Tamam, dönüp baktıklarım var ama hepsini de döne döne okumuyorum ki...Üstelik okuduğum kitabı birçok insanın okuması beni sevindiriyor...Bir de muhtarla konuşacağım, öneriniz olursa beklerim!

-Kitap Değiş-Tokuşu: Kitap değiş tokuşu da yapmaya başladım arkadaşlarımla. Okuduğum kitapları arkadaşlarımla tartışabilmek güzel...

-Film Değiş-Tokuşu: Kitapla aynı şekilde...Bazen tavsiye edilmesi bile yeterli, internetten o filmi bulmak da mümkün olabiliyor...

-Marka mesajlarına son!: Şirketlerden gelen abuk subuk mailleri ve mesajları da büyük bir sabırla yok ediyorum! "Üyelikten ayrıl, unsubscribe, iptal..." Oh sen sağ ben selamet! O kadar da çoklar ki...Üye olmadığım yerlere de ulaşmışlar namussuzlar ama bu konudaki sabrımı takdir ediyorum! Kontrol bende walla, sizde değil..."Sizi çok özledik" mesajlarınızdan kusmak üzereydim, çekilebilirsiniz!

-Gereksiz almıyorum: Bunu çok uzun süredir yapıyordum ama şu an daha da dikkatli yapıyorum. Gereksiz hiçbirşey ALMIYORUM. Kıyafetler yıllarca idare edebiliyor, dışı değil, içi önemli olan. Bedeni, kafayı iyi tutmak lazım, enerjin iyi olunca, zaten kıyafeti de güzel geliyor insana...Bir de ne kadar az kıyafetin olursa, o kadar düzenli oluyorsun:) Çocuk kıyafetleri de, mümkün olduğu kadar çok çocuk tarafından eskitilmeli diye düşünüyorum, orada dönen bir zincirimiz var neyse ki...

-Ev ekonomisi ne kadar önemliymiş!: Pazardan, marketten aldıklarımı bir hafta içinde ne kadar tüketiyoruz? Tüketmediklerimizi paylaşabiliyor muyuz? Attıklarımız var mı? Neler onlar? Bunları bozulmadan ne şekilde değerlendirebiliriz? Ev ekonomisi ne kadar önemliymiş...Artık okullarda bu ders okutulmuyor değil mi? Çok yazık... "Ne için çalışıyoruz? Ne için yaşıyoruz? Nasıl yaşıyoruz?" felsefik tartışmalarına bile uzanabiliriz buradan...Tartışma boyutundan aksiyon boyutuna geçmeye çalışıyoruz ailecek...

-Kaynakların kullanımı: Kaynakların anlamsızca harcanması beni sinirlendiriyor. Mesela evde boşa yanan elektrik lambasına tahammülüm yok. Farkına vardığım herşeyi daha ekonomik kullanmaya çalışıyorum. Misal, gün içinde evde değiliz, çıkarken kaloriferleri kapatıyorum. Boş yere doğalgaz gitmiyor. Eve gelince yakıyorum, hemencecik ısınıyor ortalık zaten. (Bugünlerde biraz soğuk ortalık, salonu açık bırakıyorum, o kadar gaddar değilim ama prensesliğin de lüzumu yok. Defne ve Mithat da çoktan alıştı bu düzene:).
Bir de geri dönüşüm konusundan bahsetmek istiyorum. Kadıköy Belediyesi birkaç yıl önce bizim apartmanda her kata geri dönüşüm kutusu koydu. Bütün kağıt/cam/plastik çöpümüzü o kutuya koyuyoruz. Nasıl bir kullanımımız olduğunu görmek açısından bile öğretici. Sizin oralarda bu uygulama var mı bilmiyorum ama isterseniz, belediyenizden talep edin, belki yaparlar?

-Sosyal Medya'nın da Bir Sınırı Var Canım! Facebook, Instagram gibi sosyal medya kanallarında henüz istediğim noktada değilim ancak kendimce önemli adımlar attım. Enerjimiz kısıtlı, o yüzden tüm fotolara, tüm haberlere bakamam. Bakınca zaten balık gibi oluyorum...O yüzden bazı arkadaşları takipten çıkarmak, fikirlerine önem verdiğim bazı kişileri, arkadaşım olmasa dahi takip etmek, bana daha iyi geldi. Notifications kısmını çok önceden kapatmıştım zaten:) Bir de bu sosyal medya için zaman sınırı koymak şart!

-Eski medyaya dönüş!: Haberler için sabahları genelde Açık Radyo dinliyorum. Gazeteyi, dergileri basılı halleriyle okumaya çalışıyorum. Medyayı kendi seçtiğim zamanda, başka bir uyaran olmadan almaya gayret ediyorum.

-Hediyenin bir anlamı olmalı!: Sizce de kuşak olarak abartmadık mı bu hediyeleşme işini? Bizi geçtim, çocuklar için de hediye almanın heyecanı, sürprizi azaldı bu kadar çok hediye alınınca diye düşünüyorum...Toplumda kendi kendime yaşamadığım için, bu konuda çok radikal adımlar atamadım henüz ama az olsun gönülden olsunculardanım...Mesela, anneannem bayramlarda bize sadece mendil verirdi ve o mendiller çok kıymetliydi benim için. Her bayram hangi renk mendil vereceğini merak ederdim. Tamam o günlere de dönemeyiz belki ama hediyede nicelikten çok incelik arıyorum ben, illa maddi birşey olması da gerekmiyor...

-Zihin haritaları ile gün planı: Zihin haritalarını birkaç sene önce bir arkadaşım göstermişti bana. O dönem değerini pek anlamamışım, sonra üzerine okudum ve çok sevdim.  Zihnimden geçenleri bir sayfada toparladığım bir plan. Her hafta yapınca, neleri yapıp neleri salladığımı görüyorum, fazlalıkları da... Zihnimi sadeleştirmemde işime yarıyor. İş için, günlük hayat için, herşey için uygulanabilir bir plan. Bu konuyu başka bir yazıda ayrıntılı yazacağım.

-Yaz hafifle!: Bloga bir süredir yazmayıp içimde tuttuklarım var. Eteğimdekileri önce silkeleyip, 2016'da biriktirmeden yazmayı istiyorum...

Bunlar ilk etapta aklıma gelen şeyler ama gidecek yolum çoktur eminim...Bu hali bile beni oldukça hafifletti... Birşeyleri sadeleştirince, hayatımda başka şeylere de yer açabildim. Yer açtıklarımı da başka bir yazıda yazarım. Sizin de sadeleşme ile ilgili yaptıklarınızdan önerileriniz olursa beklerim:)