Featured Post

14 February 2014

Montaigne'in Bahçesinden Tekrar Geçerken...


Eskişehir'e son gittiğimde, üniversite zamanı çok severek okuduğum Montaigne "Denemeler" geçti elime. Denemeler, Montaigne'in hayatla ilgili düşüncelerini yazdığı müthiş bir kitap.
Okurken farkettim ki, aradan kaç yıl geçerse geçsin, Montaigne okumak bana hep iyi geliyor. 1500'lü yıllarda yaşamış bu filozofu her okuduğumda, başka birşey keşfediyorum kendimle ilgili... Kitabın çevirmeni Sabahattin Eyüboğlu'nun da, kitabın önsözünde belirttiği gibi;
"Montaigne'nin bahçesinden her geçişte, insan çok değişik demetler yapabilir..."

Kitabın başında(bendeki kitap, Cem Yayınevi'nden çıkmış eski bir baskı), önemli düşün insanlarının Montaigne hakkında neler söylediğine de yer veriliyor. Onun hakkında söylenenlerden en çok, Andre Gide'in söylediklerini sevdim sanırım...

Pilatus'un, devirler boyunca yankısı çınlayan korkunç sorusu karşısında Montaigne, daha insanca, daha din dışı, başka bir anlamda İsa'nın tanrıca cevabını vermiş oluyor:
"Gerçek nedir?"
"Gerçek benim!"
Yani Montaigne gerçek olarak sahiden tanıyabileceği tek şeyin kendisi olduğuna inanıyor. Onu kendinden söz etmeye götüren budur; çünkü kendini bilmeyi ayrıca her şeyden daha önemli sayıyor. İnsanların ve her şeyin yüzünden maskeyi kaldırmalı, diyor. Maskesini atmak için kendini anlatıyor. Maske, insanın kendinden çok ülkesine ve devrine ait olduğu için de insanlar maske yüzünden birbirinden ayrılıyor. Böylece, maskesini gerçekten atan insanda hemen kendi benzerimizi buluyoruz.

Bu kadar Montaigne'den bahsettikten sonra, onun bende bıraktıklarından bir küçük demet yapmak isterim ancak bugün sadece minik bir giriş yapmış olayım demet'e...

Öfke üstüne...

...Kalbimizin fazla çarptığını, kanın yüzümüze çıktığını hisseder etmez sorunu kapatmalıyız. Öfkemiz geçtikten sonra her şeyi başka türlü göreceğiz. Kızdığımız zaman bağıran, konuşan biz değil hırsımızdır. 
...Öfke kendi kendinden hoşlanan, kendi kendini şişiren bir hırstır. Hepimizin başına sık sık gelir. Bir şeye yanlış yere kızarız, bize aldandığımızı ispat eden tanıtlar getirirler, bu sefer de doğrunun kendisine, suçsuzluğuna içerleriz.
...Öfke saklanmaya da gelmez, büsbütün içimize işler.

Montaigne


12 February 2014

"Dört Anlaşma"'yı Tekrar Okurken...

"Birisinin söylediği ve yaptığı şey arasında fark varsa ve siz davranışa değil, söylenene kulak vermeyi seçerseniz, kendinize yalan söylemiş olursunuz.
Kendinize doğruları söyleyebilmek, sizin boş yere duygusal acı çekmenizi engeller. Kendinize gerçeği itiraf edebilmek size acı verebilir ama bu acıyla özdeşleşmeye ihtiyaç duymazsınız.
Gerçeği kabul etmek iyileşmenin başlangıcıdır ve bir süre içinde her şey daha iyiye doğru düzelecektir."

Dört Anlaşma("Hiçbir şeyi Kişisel Algılama" maddesi)/Don Miguel Ruiz

(Füs Not: Bu "birisi"nin illa karşımızdaki olması gerekmiyor elbet, biz de başkaları için "birisi"yiz neticede, yazılanları çift taraflı düşününce, daha anlamlı geldi bana bu sözler... Bilmem siz ne düşünürsünüz?)

İyi geceler...


10 February 2014

Rüya

Hani olur ya; rüyanızda çığlık atmak istersiniz ve siz avazınız çıktığı kadar bağırmak istedikçe, inadına hiç sesiniz çıkmaz. Sessiz çığlıklarla rüyanız kabusa döner. Sesinizi kimselere duyuramazsınız.
Ama rüyadır bu, uyanırsınız, geçer.
Geçer, değil mi?

06 February 2014

Borusan Contemporary-Perili Köşk

Borusan Contemporary, Perili Köşk...
Hani, 2. köprünün hemen Rumelihisarı ayağında görünen, kuleli, kiremit rengindeki bina.
Türkiye'nin ilk ofis müzesi!
Enfes!
Müzeye geçen hafta sonu gittik ve şimdiye kadar müzeyi görmemiş olduğuma üzüldüm.
Hoş bir kere hafta içi denemem olmuştu şaşkınlıkla ama müze sadece hafta sonu açık!
Zira, hafta içi ofis olarak kullanıyorlar Perili Köşk'ü.
Bu müthiş mekanı hem ofis hem de müze olarak düşünen ve hayata geçiren zihniyete hayran kaldım.
Demek bizim ülkemizde de böyle şeyler olabiliyor.
Düşünsenize, çalıştığınız ofis ortamı o kadar şeffaf ki, hafta sonunda da halka müze olarak açılabiliyor.
Nefes kesen bir manzarası var müzenin.
Pencere kenarında, pek mütevazi bir masa gördüm, en büyük özelliği geniş açıyla Boğaz'a bakıyor olmasıydı. Ceo'nun masasıymış. Harika!
*
Sadece Perili Köşk'ün kendisi değil, içindeki eserler de çok keyifli.
Hazır sömestr dönemindeyken, çocuğunuzu da alın, gidin derim. (Üstelik çocuğunuzun forsuyla giriş ücretsiz:) Zira sergileri; çocuklar için de eğlenceli, oyuncaklı, keşif dolu... Mesela; ışık, ses, hareket gibi ögelerin desteğiyle, interaktif bir sergi olarak hazırlanan "Vicious Circular Breathing" 16 Şubat'a kadar devam ediyor. Kaçırmayın!
defne 1'den defne 2'ye!
mikrofona birşey söyle, sesini dinle, sonra da, ışıkların içinde sesinin nasıl kaybolduğunu izle oyunu:)
efsunluyuuuum!
Katlardaki(açık ofis içindeki eserler) ve ara katlardaki eserleri de aman atlamayın. Aslında rehberle gezerseniz, daha da doyurucu bir müze gezisi olur sizin için ama ben çocuklarla olduğumdan, rehbere çok takılamadık. Mithat rehberle gezdi, ondan aldık arada bilgileri...Söylemeden edemeyeceğim, bir katta Robert Mapplethorpe'un fotoğraflarını gördüğümde, o kadar şaşırıp sevindim ki, görevliye "gerçek mi?" diye sorma gafletinde bulundum:)

Diğer eserleri siz görürsünüz artık ama müzede en çok sevdiğim eser; Claudia Hart'ın "Mevsimler" adlı eseri oldu sanırım. Bir kadın bedeni üzerinden mevsimleri yani; hayatın döngüsünü anlatıyordu bu video eseri.

doğuyorum...
ölüyorum...
(ama merak etmeyin, birazdan küllerimden yine doğacağım:) 
Teşekkürler Perili Köşk'e emeği geçen herkese...
Size de iyi müze gezmeler...

01 February 2014

Çabuk İyileş Nejat İşler!


Bugün Migros'un dergi bölümünde "Ot" un yeni sayısını almak için, dergiye elimi attım. Dergiyi elime aldığımda, kapakta Nejat İşler'in yazdığı birkaç satırla ve fotoğrafıyla karşılaştım. O satırları okuduğum anda, gözlerim doldu, boğazım düğümlendi. Migros'un ortasında olmasam, hüngür hüngür ağlardım. Sonra biraz toparlandım, "neyse ki sağlık durumu iyiye gidiyor" gibi şeyler mırıldandım kendi kendime ve dergiyi alıp hızlıca çıktım marketten.
Ot'u alırsınız muhtemelen (alın da:) ama Nejat'ın, dergi kapağındaki şiirini bloguma da koymak istedim. Ne güzel yazmış değil mi, güzel adam?
Güzel adam, harbi adam, seni seven, hayat kronometreni tutan çok, çabuk iyileş!

Zamanla aram pek iyi değildir.
Bunun dışında kendimi
şanslı sayarım yine de...

Yalnız kalmakla ilgili
bir sorunum yok. Sadece
nefesini sevdiğim birinin 
yakınlarda olması beni rahatlatır.

Bencilce bi şey, biliyorum.
Ama birbirimize ihtiyacımız 
olduğunu hissediyorum 
ve bunu değerli buluyorum.

Zaman nefes almakla
geçen günler değil,
birinin aklında olmakla
ilgili biraz...

Hayatın 
kronometresini
sen değil, senin yanındaki tutar.

O kadar.

Nejat İşler 


Fazıl Say "İlk Şarkılar"


Fazıl Say'ın "İlk Şarkılar" albümü! Anlatılmaz, yaşanır!
Biricik ablam sayesinde haberdar olup dinlediğim albüm, kaç gündür beni benden alıyor. 
Muhteşem şairlerin* şiirlerinden ne muhteşem besteler yapmış Fazıl Say. Bu kekre dünyada iyi ki varsın Fazıl Say!
Serenad Bağcan da, ne harika yorumlamış şarkıları...
Daha fazla ayrıntı verip albümün büyüsünü kaçırmak istemiyorum. Hayat gibi biraz hüzünlü ama muhteşem bir albüm. 
Siz en iyisi albümü alın ve lütfen bu albümü dinlemek için kendinize bir vakit ayırın. İşinizi gücünüzü bir süreliğine de olsa bırakın ve sadece bu eşsiz müziği dinleyin. Emin olun, pişman olmayacaksınız...

Hangi parçadır en sevdiğin diye sorarsanız, derim ki; hepsi ayrı ayrı yüreğime dokunur şarkıların...
Metin Altıok'un "Düşerim'"i ile başlayın...Gerisi zaten gelir...
Bakalım size hangi şarkılar dokunacak?


*Metin Altıok, Ömer Hayyam, Cemal Süreya, Can Yücel, Pir Sultan Abdal, Orhan Veli, Nazım Hikmet Ran, Muhiddin Abdal