Featured Post

30 October 2018

Fikrisabitliğin lüzumu yok...

Ekim 2018'de yazmışım bu yazıyı. Taslakta bırakmışım. 2018'de başladığım işi 2023'ün Aralık ayında bitireyim dedim. O zamandan bu zamana neler neler değişti, bazı hayat alışkanlıklarım bile değişti...Ama bunu görmek bile güzel...O yüzden yazıyı olduğu haliyle paylaşıyorum...

Kaç kere yazmaya niyetlensem de, bir türlü başına oturamadığım blogumla bugün başbaşayız. Bloga yazmadan, 2 seneyi devirmişim. Hoş bugün de bir bahane bulsam, yazmayı gene erteleyebilirdim ancak kaçacak pek bir yerim kalmadığı için, şu an buradayım:)

Şöyle ki; sabah görüşmemi yaptıktan sonra, öğle vakti eve geldim. Öğle bir arkadaşımla görüşecektim, iptal oldu. Eve gelince, dün gece ocaktaki varlığını unutarak yaktığım yeşil mercimeği, düdüklünün dibinden temizlemekle vakit geçirdim. Yaklaşık yarım saatlik bir uğraştan sonra, düdüklüyü kurtardım, gururluyum!. Bu sevimsiz iş bile, blog yazma eylemimin önüne geçti, düşünün.
Sonra kahve hazırlama, yazma heyecanımı bastırmak için, bitter çikolata...

Bu yazdıklarımı görünce, sanki zorla yazdırıyorlar, yazma kızım deli misin diyebilirsiniz. Ama demeyin:). O iş öyle değil. Sadece yoğunluktan, iş koşuşturmacasından yazamadım dersem yalan olur. Evet ülkenin gidişatı, yazma isteğimi azaltmış olabilir ama yazmamamın esas sebebi, daha çok korkudur diyebilirim. Bu konuya, başka bir yazıda uzun uzun girerim muhtemelen, şimdi geçelim...

Korkuyu bu süreçte aştım aşmasına da, bloga yazma disiplinini kaybedince, tekrar blogun başına oturmak hiç kolay olmadı. Taa ki, bu ayın başında Şebnem İstoş'a gelene kadar...Şebnem ile yazın, bu sene düzenli olarak hareket etme kararı almıştık. Bu kararımızı Ağustos ayından itibaren uyguluyoruz. İkimiz de, düzenli olarak yürümeye çalışıp, birbirimizi haberdar ediyoruz gidişatımız konusunda...Düşündüğümüzden daha disiplinli gidiyoruz bu konuda. Ayrıca; yürürken dinlediklerimiz, karşılaştığımız durum ve insanlar hakkındaki paylaşımlarımız, işi daha da keyifli hale getiriyor. Bizim gibi, pek spor disiplini olmayan edi-büdü, bu işi kıvırdıysa, neden başka konular için de, benzer bir, birbirimizi dürtme çalışması yapmayalım diye düşündük ve yazma-paylaşma konusunda eyleme geçelim dedik. Tekrar yazma konusu bu şekilde gündeme geldi. Şebo yazdı, şimdi sıra bende;)

Hoş ben bloga yazmadığım zaman sürecinde, bol bol günlüğüme yazdım ama olsun, buranın yeri farklı. Bir taraftan da, blog zamanları da geçti mi acaba diye düşünmeden edemiyorum ama bunu denemeden de, bilemeyeceğim kesin. Neden blog zamanları geçti mi diye düşünüyorum? Kendim bile, eskisi kadar blog takip etmiyorum. Daha çok instagramdan ilgimi çeken şeyleri takip ediyorum. Instagramda ufak ufak paylaşımlar yapıyorum ama o daracık yerde uzun yazdığımda, bazen yüreğim daralabiliyor, alan lazım bana...alan...

Amma uzun bir girizgah oldu. Burada, instagramda uzun uzun anlatmadığım bazı konulara, daha damardan girmeye niyet ediyorum diyip, konuyu özetleyeyim.



Dün İstanbul Modern'de gördüğüm bir sergideki eserden (Anthony Cragg-İnsan Doğası Sergisi) esinlenerek, bu yazıma bir isim düşündüm. Eserin adı: Fikrisabit idi. Orada en abuk subuk görünen eser buydu bana göre. Buradan kendimce şöyle bir anlam çıkardım: Fikrisabit olan, bir boka benzemiyor, kendi içinde tıkanıp kalıyor. Bu eser bunun üç boyutlu örneği. Birşeylere takılıp kalırsan eğer, bu eseri aklına getir ve kendine şunu de Füs'cüm; fikrisabitliğin lüzumu yok, bekleme yapma, devaaam eeeet...

Hadi bakalım kaldığımız yerden devam edelim o halde;)

Sıradaki yazılar;

-İyi insan olmak...
-Thunder veya tandır?
-Demlene demlene...
-Instagram çok güsel, gelsene beybisi...

(Bu yazıların başlığı var sadece, ortaya ne çıkar, ben de bilmiyorum henüz, birlikte göreceğiz;)





No comments:

Post a Comment