Hani dönüşümüz muhteşem olmuştu, olmuşsa da,sönüşümüz çabuk olmuş:)
Neyse Eylül ayındaki 2. yazımız olacak, buna da şükür...
Yazmak için konu başlıklarını belirttiğim konuların kimi güncelliğini kaybetti, bu arada gündeme yeni konular geldi oturdu!
O yüzden hala yazmak istediğim şeyleri yazacağım. Mesela;Patti Smith'in yazdığı "Çoluk Çocuk" kitabından çok etkilendim. Patti Smith, Robert Mapplethorpe ile yaşadıkları dönemin hikayesini yazmış. Çok samimi ve naif bir dille yazmış, özellikle aralarındaki ilişkinin gücü beni çok etkiledi. Yolları ayrılsa bile, birbirlerinden hiç kopmamaları, birbirlerini her zaman ve her şekilde oldukları gibi kabul etmeleri,koruyup kollamaları gerçekten hayranlık uyandırıcı.Patti Smith'in çok sadık bir dinleyicisi değildim ancak bu kitabı okuduktan sonra, kadına duyduğum sempati ve saygının arttığını kesinlikle söyleyebilirim.
"Taş Devri Diyeti"'ni bir sonraki yazıda ayrıntılı olarak yazacağım.
,
Gündeme oturan en önemli konu ise; yaklaşık 2-3 hafta önce başlayan Defne'nin anaokulu! Evet Defne kendi deyimiyle artık "hazırlık" sınıfına gidiyor.Okul seçimi detaylarına hiç girmeyeceğim. Bu okulu seçmemizin en önemli nedeni, okulun eve yürüyüş mesafesinde olması. Defne'yi okula yürüyerek götürüp geliyoruz. Zaten eskiden hepimiz evimize en yakın okula gitmez miydik? Neyse,sabah herkes servislerle, arabalarla okula yetişmeye çalışırken, Defne ile sohbet ederek okula gitmek hoşuma gidiyor. Sabahları okuldaki tavşanlara marul veriyoruz bazen,kümesteki diğer hayvanlara selam veriyoruz...İşte bu sabah ritüeli bile iyi geliyor bana. Bu tabloya bakıp hemen okula adapte olduğumuzu sanmayın tabi. Defne çabuk adapte olmuş görünüyordu ancak geçen gün okul saatlerinin uzunluğu yüzünden siniri bozulmuş, yemekte "anne okulu seviyorum ama bu kadar uzun zaman okulda kalmak zorunda mıyım?" diyip ağlamaya başladı. Ah yavrum haklı tabi,8.20-16.20 arası okulda. Biz yarım gün gider gelirdik okula onun yaşındayken. Mithat'la kendi çocukluğumuzdan, öğrenciliğimizden bahsettik Defne'ye. Biraz rahatladı, sevmediği öğretmenler varmış, onları söyledi.Bizim de sevmediğimiz hocalar vardı Defne dedim ben ve bunu duyunca yüzü aydınlandı yavrumun. Aslında düşünüyorum da bende iz bırakan doğru dürüst pek bi hocam bile olmamış. Ne yazık...
Bizim okula adaptasyonumuza gelince, Mithat bana göre daha ılımlı, ben biraz daha tıktıkıyım. Önyargılı olmamaya çalışıyorum ancak hem velilerin bazılarında hem de okuldaki bazı yöneticilerde aynı tas aynı hamam ezberciliğini görüyorum.
Oryantasyonda,okul müdürü kadın Türk çocuklarıyla ilgili yapılmış bir araştırmadan bahsetti. Türk çocukları, okul öncesi dönemde; yaratıcılıkları ile ülkeler bazında ilk sıralarda yer alırken, okul dönemiyle birlikte yaratıcılıkları en alt sıralara düşüyormuş...Yani Milli Eğitim süzgecinden geçen her çocuk mis gibi oluyor, yok birbirimizden farkımız kıvamına getiriliyorlar, ne hoş, sonrasında da zaten çoğunluk içinde mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz...
Ben ezberci eğitimden çok çektim sorgulamayı taaa üniversitede öğrendim diyebilirim tam anlamıyla. O yüzden birşeyler gerçekten değişsin artık diyorum. Okul öncesi dönemde cin gibi olan çocuklarımızı yanlış sistemlerle köreltmeyelim, doğrularımızı gözden geçirelim, ezbere birşeyleri yapmayalım istiyorum.
Umarım birşeyler değişmiştir eğitim sisteminde yıllar içinde...
Gelişmelerle tekrar karşınızda olacağız,
Hadi iyi geceler...
Featured Post
26 September 2011
05 September 2011
bu kez fena dinlendim...

Neredeyse 1 sene olmuş yazmayalı...vay ki vay!
Uzatmıyorum, başladım işte tekrar yazmaya...
Bugün Ege'nin sessiz sakin beldesi Kabakum'dan İstoş'a döndük. Çoğunluğun aksine hareket ettiğimiz için, giderken de dönerken de,yolda bayram trafiğine yakalanmadık. Çok akıllıyız diye yazmıyorum bunu, öyle denk geldi ama hep böyle denk getirmeliyiz, akıllı olmalıyız:)
Annemler bu yaz Kabakum'da ev tutmamış olsa, bayramda İstoş'un boş halinin keyfini çıkarırdık herhalde...Ama iyi ki gitmişiz, bayram kalabalığının, gürültüsünün hiç yaşanmadığı , belirli bir zaman diliminde(70'ler gibi) donmuş bir yer sanki burası.
Bu anlattığıma bakıp da müthiş bir beklenti yaratmayayım kimsede. Sadece çok sakin ve çok basit bir yer olması benim aradığım şeymiş, bana çok iyi geldi. Bol bol okudum, uyudum, 3 vakit elde bulaşık yıkadım, kızımla denizde saatlerce oynadım, boş boş durdum, çekirdek çitledim, Midilli üzerinden muhteşem gün ve ay batışlarını seyrettim, aileme doydum...
Diyeceğim o ki Kabakum'un sakin ortamında yakaladığım huzuru, İstoş'un hemencecik bozmasına izin vermeyeceğim. Bugün dönüş yolunda, her ne kadar blackberry sebebiyle bir hayli çalıştıysam ve şu ana kadar halaa işle meşgul olduysam da, ilk günden havluyu atmaya niyetim yok!
Yazdıkça bilin ki direniyorum İstoş'un omuzlarıma koymaya çalıştığı yüklere!
Şu anki ruh halimi, bir alıntı ile yansıtabilirim sanırım. Kanat Atkaya tatile çıkarken, Ferhan Şensoy'un "Gündeste" kitabından hoş bir şiir iktibas(alıntı demek imiş) etmiş, ben de ondan iktibas ediyorum bu güzel şiiri:
günler çabuk geçiyor
saniyeler çok uzun
sıkı dur köhne bizans
arındım geliyorum
cevat şakir mavisi
artık derim değişti
sıkı dur yunan bizans
soyundum geliyorum
ayvalık'ta van gogh sarısı
bir bekar adamın karısı
bir cigara düşüncenin yarısı
savulun geliyorum
kız kurusu zeytin ağacı
bıyıkta tuz kokusu
tozolun geliyorum
dikkat buyurun arkadaşlar
en güneyden geliyorum
bu kez fena dinlendim
sıkı dur köhne bizans
akşamüstü fütühata(fethe) geliyorum
Bu arada, şiiri biraz araştırınca görüyorum ki, Kanat bu şiirin bazı kısımlarını sansürlemiş, kendi ruh haline uygun olan,edepli yerlerini alıntılamış şiirin:), şiirin bu halini okuyup sevdiğim için, şiiri onun yazdığı haliyle yazıyorum... Şiirin daha bir Ferhan Şensoy'luk kısımları da var ki, o kısımlarda bayaa güldüm. Merak edene Güldeste sayfa 156-157...
Yazacaklarım var daha ama sonraki günlere artık...Kısaca başlıkları yazayım da, sonradan vazgeçmeyim yazmaktan, kendime söz vereyim:)
-Dragos'ta şaşırtan bir deniz kabukları müzesi...
-Bir Salzburg macerası...
-Bir doktora gittim ve hayatım değişti... Taş Devri'ne Dönüş!
-Beni günlerce düşündüren bir ilişki: Çoluk Çocuk Patti Smith...
Haydi iyi geceler...
29 November 2010
havuçlu kek!
bu cumartesi defne ile cafe fernando' nun blogundan bir kek yapalım dedim. ama öyle hadi kek yapalım demekle olmuyormuş fernando'dan kek yapmak:) sözümona en basit keki seçtim kendimce, havuçlu kek! havuçlu kekin içinde bir ben yokum. tabi ki bütün malzemeleri bulamadım; vanilya özötü, taze muskat, üzüm çekirdeği yağı gibi malzemeler olmayınca, kek de kendi çapında bir kek oldu haliyle...hazırlanışı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, pek yorulduk defne'yle. tabi kendi kendimize çıkardığımız zorluklar da vardı... 1 su bardağı beyaz, 1 su bardağı esmer şeker isteniyordu tarifte. esmer şeker sadece küp şeker olarak vardı, aman almayım ezerim olur biter dedim, onu ezmesi bile yetti:) tarifi harfiyen uygulamaya kalkmak neyine be füs, hele defne'yle? havuçlu kek yapacaksan da bu kadar iddialı olandan başlama di mi, 10 üzerinden 5 alır kekimiz, çok kabarmasa da güzel kokular yayıldı etrafa, içi pişti çiğ kalmadı, yiyebildik:)
keki yaparken, defne'yle defalarca bilgisayardan videosunu izlediğimiz ve söylediğimiz şarkı: athena'dan arsız gönül (bayılıyor bu şarkıya, ben de seviyordum ama o kadar çok dinledik ki, bayıldım. defne videoda herkesin şarkıyı söylediğini görünce "aa anne bak herkes seviyormuş bu şarkıyı" dedi) izlemek ve dinlemek için tık!
kek tarifini isterseniz... tık!
işte fotolar!
fırından yeni çıktı!

kekin üstüne bol kar yağdı defne sayesinde...
keki yaparken, defne'yle defalarca bilgisayardan videosunu izlediğimiz ve söylediğimiz şarkı: athena'dan arsız gönül (bayılıyor bu şarkıya, ben de seviyordum ama o kadar çok dinledik ki, bayıldım. defne videoda herkesin şarkıyı söylediğini görünce "aa anne bak herkes seviyormuş bu şarkıyı" dedi) izlemek ve dinlemek için tık!
kek tarifini isterseniz... tık!
işte fotolar!
fırından yeni çıktı!
kekin üstüne bol kar yağdı defne sayesinde...
22 November 2010
bu sıralar hoşuma giden şeyler...

cafe fernando
dünyanın en iyi 50 yemek blogundan biri seçilmiş cafe fernando 'yu ben yeni öğrendim. nefis bir site. blogun sahibi cenk'i de çok içten buldum. yaptığı tatlıların fotoğrafları çok güzel(kendi çekiyor), kimbilir lezzetleri nasıldır? yaptığı tatlıları denettirdiği bir lezzet ekibi varmış, o ekipte olmak isterdim...
en son tarifi; dolce gabbana için tasarladığı 'brownie dantel giyer' keki, harika görünüyor. yemek harici çektiği fotoları da sevdim.
defne'ye buradan pasta ve kek yapmayı planlıyorum, bakalım fotoları nasıl olacak:)
bir de cafe fernando niye fernando? sitede baktım ama bir cevap bulamadım. acaba portekizli şair fernando pessoa 'dan mı esinlendi? o esinlenmese bile ben şairin şiirlerini karıştırdım, tütüncü dükkanı şiirinden hoşuma giden birkaç dizeyi yazayım istedim:
hiçim ben.
asla bir şey olmayacağım.
bir şey olmayı isteyemem.
bu bir yana, bendedir bütün düşleri dünyanın
V.Ö'nün kişisel anayasası
uzun süredir pek tat alamıyordum vedat özdemiroğlu'nun yazdıklarından ama bu anayasa hoş olmuş.
1-sıkıcı insandan kaç.
2-bir insan nasıl sıkıcı hale gelir, yoksa doğuştan mı sıkıcıdır, bunu düşün.
3-başkasının mutluluğundan acı duyana geçmiş olsun. Aynı zamanda başkasının acısından zevk de alır o...tamamı için tık...
erdil yaşaroğlu'nun şiir denemeleri
güldürdü bu şiiri beni:)
dünyanın en iyi 50 yemek blogundan biri seçilmiş cafe fernando 'yu ben yeni öğrendim. nefis bir site. blogun sahibi cenk'i de çok içten buldum. yaptığı tatlıların fotoğrafları çok güzel(kendi çekiyor), kimbilir lezzetleri nasıldır? yaptığı tatlıları denettirdiği bir lezzet ekibi varmış, o ekipte olmak isterdim...
en son tarifi; dolce gabbana için tasarladığı 'brownie dantel giyer' keki, harika görünüyor. yemek harici çektiği fotoları da sevdim.
defne'ye buradan pasta ve kek yapmayı planlıyorum, bakalım fotoları nasıl olacak:)
bir de cafe fernando niye fernando? sitede baktım ama bir cevap bulamadım. acaba portekizli şair fernando pessoa 'dan mı esinlendi? o esinlenmese bile ben şairin şiirlerini karıştırdım, tütüncü dükkanı şiirinden hoşuma giden birkaç dizeyi yazayım istedim:
hiçim ben.
asla bir şey olmayacağım.
bir şey olmayı isteyemem.
bu bir yana, bendedir bütün düşleri dünyanın
V.Ö'nün kişisel anayasası
uzun süredir pek tat alamıyordum vedat özdemiroğlu'nun yazdıklarından ama bu anayasa hoş olmuş.
1-sıkıcı insandan kaç.
2-bir insan nasıl sıkıcı hale gelir, yoksa doğuştan mı sıkıcıdır, bunu düşün.
3-başkasının mutluluğundan acı duyana geçmiş olsun. Aynı zamanda başkasının acısından zevk de alır o...tamamı için tık...
erdil yaşaroğlu'nun şiir denemeleri
güldürdü bu şiiri beni:)
MASALCIMasal dinlemek istersen,
Beni çağır küçük çocuk.
Anlatırım sana
Ali Babayı,
Parmak Çocuğu,
Yedi Cüceyi...
Uyumazsan eğer
Döverim seni küçük çocuk.
Ali Babayla,
Parmak Çocukla,
Yedi Cüceyle...
1992
athena'nın 'tersine' şarkısı
athena bizim gençliğimizin grubu, az mı tepindik harbiyelerde athena'yla, sevdim ben albümlerini, güzel olmuş, en çok da bu şarkısı:)
şarkı için tık
son olarak; bugün berna doğum yaptı, aramıza bir küçük prens daha katıldı:)
athena bizim gençliğimizin grubu, az mı tepindik harbiyelerde athena'yla, sevdim ben albümlerini, güzel olmuş, en çok da bu şarkısı:)
şarkı için tık
son olarak; bugün berna doğum yaptı, aramıza bir küçük prens daha katıldı:)
04 November 2010
yeniden merhaba:)
Ohoooo,
...kııış geçtiiii, bahar geçtiii, yaaaaz geçtiii, ömüüür geçtiiii...tık yok visnecekirdeği'nde, en uygun, en rahat zamanın geleceği yok, iyisi mi, denk getirdikçe ufak ufak yazayım:)
bugün ortaya karışık...
önce reklamlar...

defne: anne bu ne?
füs: ne?
defne: turkcell:)
...kııış geçtiiii, bahar geçtiii, yaaaaz geçtiii, ömüüür geçtiiii...tık yok visnecekirdeği'nde, en uygun, en rahat zamanın geleceği yok, iyisi mi, denk getirdikçe ufak ufak yazayım:)
bugün ortaya karışık...
önce reklamlar...
defne: anne bu ne?
füs: ne?
defne: turkcell:)
bayramlardan bayramlara sekerken...
cadılar bayramı
defne: anne bakalım cadılar bayramında en korkunç kim olacak?
füs: bence sen tatlı olursun:)
defne: üüüf anne, bu prensesler bayramı diil ki, korkunç olmak gerekiyor...
füs kendi kendine:soruyu dinlesene füs, ne tatlısı???
29 ekim günü
defne: atatürk dünyamızı kurtardı!
mit: yok canım, o türkiye'yi kurtardı:)
defne: biliyom zaten.
bugünden aklımda kalanlar...
ezgi başaran'ın yazısını sevdim. iyi yazıyor bu kız. kanat'ı da kaptı ama olsun helal olsun!
oradan aklıma sevdiğim adamlar geldi...
okuduğumda, dinlediğimde iyi ki bu adamlar var hayatımda dediğim adamlar, bana iyi gelen, kendileri olabilen adamlar... ilk etapta aklıma gelenleri yazıyorum, şimdilik sadece adları, aklıma geldikçe eklemeler yaparım belki...
orhan pamuk, gündüz vassaf, yankı yazgan, met-üst, kaan sezyum, leonard cohen, yıldırım türker, kanat atkaya, fatih özgüven, murat daltaban...
siz hayatınızda kimlerin olmasından memnunsunuz? (kim okuyacaksa sorumu:)
son olarak...
çok beğendiğim bir filmle kapatıyorum bugünü: çoğunluk!
hikaye; türk aile yapısının, toplumumuzun arızalarını çok doğal bir şekilde gözler önüne seriyor, bu yüzden de çok çarpıcı, oyuncular çok başarılı, çoğunluk bu filmi seyretse acaba birşeyler değişir mi hayatımızda diye düşünmeden edemedim. farkedilir mi normal görülen arızalarımız?
2 minik not:
-yasmin, yeni doğum yapan arkadaşa bir katkısı olur mu bu bilmem ama rüya'nın aramıza katılması da, beni yazmak için harekete geçirdi bilesin:)
-nilo ve berna, bugün sizin dürtüklemenizle yazmaya oturdum, siz de bunu bilesiniz:)
28 January 2010
karlı günler-1 film ve 5 kitap
Ben kışa kış demem lapa lapa kar yağmayınca...Oh nihayet yağdı, tabi ben bu yazıyı yazana kadar karlar erimeye başladı bile ama bugün yazdım yazdım, yoksa bu yazı gündemden düşecek...
Karın yağdığı ilk gün, Defne ile ilk sinemamıza gittik:) Prenses ve Kurbağa adlı çizgi filme... Defne çizgi filmleri çok seviyor ancak sinema başka birşey. Açıkçası Mithat da ben de heyecanlıydık... sinema ortamını, filmi sevecek mi? karanlıktan korkacak mı? yüksek sesten rahatsız olacak mı? filmin ortasında 'sıkıldım gidelim' diyecek mi...
Süslü Püslü Prenses: Enfes bir karlı kış hikayesi, çocuğa çocuk gözüyle baktığı ve ders verme havasından uzak durduğu için çok severek almıştım bu kitabı, Defne'nin en kıymetli kitaplarındandır...
Prenses Gelincik-Kartanesi: İş Bankası yayınlarının Prenses Gelincik serisinin sıkı takipçisiyiz. Yaş grubu olarak 7-10 yaş belirtiliyor kitapta ama zaten okumuyorum kitabı, anlatıyorum. Defne'nin yaş grubunun ilgisini de çekecek bir kış macerası...Üstelik kızların ilgisini çekecek hafif pırıltılar da var kitapta:)
Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor: Defne'ye bir kitap almadan önce, kitabı önce benim sevmem gerek. Sevmediğim kitabı Defne'ye de severek anlatamıyorum. Bu kitapta beni ilk çeken, kitabın yazarının kitabı oğluna, (küçükken giydirilmesi pek de kolay olmayan oğluna) ithaf etmesiydi. Ben de Defne'yi bir sıra ahtapota benzetiyordum hareketli olması sebebiyle...
Karlı Bir Gün:Tübitak'ın Erken Çocukluk Kitapları gerçekten çok iyi. Kar nasıl oluşur, nasıl yağar...gibi konuları Defne'ye daha basit anlatamazdım bu kitap olmasa. O kadar benimsemiş ki kitabı, kardamadamı(kardamadam diyor yanlış yazmıyorum) havuçsuz yaptık diye çok üzüldü, gittik bakkaldan 1 havuç istedik.
Karda Ayak İzleri: Bu kitabı Yasmin'in tavsiyesi üzerine almıştım. Hikayelerin kötü adamı olan kurtları farklı yönleriyle anlatan esprili bir kitap. Keyifle okuyorum:)
Geçen kış Defne'ye karla ilgili birçok kitap okudum. Bütün kış bekledik, bir damla kar yağmadı. O yüzden bu sene çok mutluyuz. 2-3 gündür tadını çıkarıyoruz karın. Bol bol kartopu oynadık, kardamadam yaptık, karda gırç gırç yürüdük, çocuklar gibi şendik:)

Sinema ortamını sevsin diye, film öncesi sevdiği bir çikolata aldık kendisine, bir de su. Sanki yıllardır sinemaya gelirmiş gibi vakur bir eda ile yedi çikolatasını salonda. Sonrasında da suyunu içti kontes. Salonda kendisi gibi çocukları görünce biraz da rahatladı sanki?
Yaşasıııın, film güzel çıktı, filmin bazı korkutucu sahneleri vardı ama o sıralarda kucağımıza geldi. Haklı olarak yüksek sesten zaman zaman rahatsız oldu (Çocuk filmlerinde ses biraz daha kısılamaz mı?) Filmin bazı sahnelerinde bize sorular sordu, tabi normal ses tonuyla:) Sessizce cevap verdiğimizi görünce hemen adapte oldu duruma, o da kısık sesle sormaya başladı:) Sinema koltuklarında çocuklar için özel yükseltici bir aparat varmış, biz 2. yarıda duruma aydık. Yaklaşık 1.5 saat süren filmi sıkılmadan seyretti:) Gerçekten keyifli bir filmdi. Kurbağayı öpen prensesin, kurbağayı prense çevirme hikayesi burada tam tersi şekilde işlenmiş ve ortaya eğlenceli bir film çıkmış. Prenses her zamanki sarışın prenseslerden değil, hafif siyahi, Obama etkisi diyorlarmış buna, bana biraz geyik geldi sebebi ama farklı bir prenses karakteri renk getirmiş çizgi dünyaya...Filmin müzikleri de güzeldi, New Orleans'dan jazz ezgileri...
İlk sinema tecrübemizin olumlu geçmesi beni çok mutlu etti tabi ki...Defne şimdi her filme ben de geleceğim diyor:)
Karlı günlerde başka filmlere de gittik ancak filmden çok Defne'nin kış kitaplarından bahsetmek istiyorum. Yasmin, geçen sene Cem'in kış kitaplarını yazdığında çok hoşuma gitmişti, ben de niyetlenmiştim Defne'nin kış kitaplarını yazmaya, kısmet bugüneymiş. Ortak kitaplarımız var ama bizimkiler biraz daha kızsal kitaplar:)
İşte Defne'nin en sevdiği 5 kış kitabı:





Size de bol karlı keyifli günler...
25 January 2010
mimlendim:)
Yasmin beni mimlemiş:) Bu mimlenme işini yeni öğrendiğimi söylesem cahilliğimi hoş görürsünüz sanırım...Ama güsel birşeymiş, aa mimlendim, peki ne konuda? 7 ilginç özelliğimi yazmam konusunda...Aslında bugün ben babasının gelmesiyle huzura ermiş Defne'mi ve kendisiyle ilk sinema maceramızı yazacaktım, onu da yarın yazarım belki?
En iyisi çok abartmadan aklıma gelen ilk şeyleri yazayım:
1-Konuşurken burnumun ucu oynar.
2-Top gördüm mü dayanamam, mutlaka topa vurmak isterim. Atıyorum, çocuklar maç yapıyor mahallede, ben de oradan geçiyorum, bi şekilde top bana gelse de, bi şut çeksem diye heveslenirim. Üstelik ne kıyafette olduğum da pek farketmez. -Aklıma gelen 2. özelliğe bakın:)
3-İnsanların hep sağ tarafında yürümeye çalışırım. Duyma ile ilgili bir sorunum yok ama eğer o kişinin sol tarafında yürürsem müthiş bir huzursuzluk duyarım ve genelde de ne dediğini pek dinlemem. Zaten çaktırmadan da sağ tarafına geçmeye çalışırım.
4-İstanbul'un sokak çiçekçilerini severim. Sevdiklerime o ayki en çok sevdiğim çiçeklerden alırım. Bu ay nefis çiçek nergis zamanı:) Balkonumuzda ise senelerdir bize eşlik eden hayırlı sardunyalarım vardır.

Şimdi bunlar çok mu ilginç şeyler? Bence değil ama işte benimle ilgili şeyler...Bakıyorum da ilk aklıma gelenler, çiçek böcek gibi şeyler olmuş:) Nerede kararsızlığım, saplantılarım, en dar zamanlara sıkıştırdığım atraksiyonlarım, kendime has laflarım...
En iyisi çok abartmadan aklıma gelen ilk şeyleri yazayım:
1-Konuşurken burnumun ucu oynar.
2-Top gördüm mü dayanamam, mutlaka topa vurmak isterim. Atıyorum, çocuklar maç yapıyor mahallede, ben de oradan geçiyorum, bi şekilde top bana gelse de, bi şut çeksem diye heveslenirim. Üstelik ne kıyafette olduğum da pek farketmez. -Aklıma gelen 2. özelliğe bakın:)
3-İnsanların hep sağ tarafında yürümeye çalışırım. Duyma ile ilgili bir sorunum yok ama eğer o kişinin sol tarafında yürürsem müthiş bir huzursuzluk duyarım ve genelde de ne dediğini pek dinlemem. Zaten çaktırmadan da sağ tarafına geçmeye çalışırım.
4-İstanbul'un sokak çiçekçilerini severim. Sevdiklerime o ayki en çok sevdiğim çiçeklerden alırım. Bu ay nefis çiçek nergis zamanı:) Balkonumuzda ise senelerdir bize eşlik eden hayırlı sardunyalarım vardır.

5-İnekleri çok severim. İneğin hayattaki mutlu ve kaygısız hayvanlardan biri olduğunu düşünürüm.
6-Keşfettiğim bir film, oyun, kitap veya müzik beni müthiş heyecanlandırır, birden yaşama sevinciyle dolarım. Duygularımı coşkulu yaşarım genelde, bir günde 4 mevsimi yaşadığımı söyleyenlerim de olmuştur. Ama en çok ilkbaharı severim:)
7-Çok domestik biri değilimdir ama ramazanda güllaç, aşure zamanı aşure yapıp sevdiklerime ikram etmek hoşuma gider.
Şimdi bunlar çok mu ilginç şeyler? Bence değil ama işte benimle ilgili şeyler...Bakıyorum da ilk aklıma gelenler, çiçek böcek gibi şeyler olmuş:) Nerede kararsızlığım, saplantılarım, en dar zamanlara sıkıştırdığım atraksiyonlarım, kendime has laflarım...
Neyse, 7 demişler, sınırı aşmayalım:)
Şimdi ben de birilerini mimleyeceğim değil mi? Blogu olan birileri olmalı tabi... Fulya ve Nilüfer diyorum o zaman!
Subscribe to:
Posts (Atom)