Featured Post

26 August 2013

ağustos böceği

ağustos böceğinin gerçek hikayesini bilir misiniz? sunay akın'ın anlattığı versiyonu severim ben:

"Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir lavrada ortalama olarak 12 yıl bekler. Evet, tam 12 yıl. 12 yıllık hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır: Ağustos.
Yani topu topu bir ay... Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.
Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir. Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık. Ömrün bir ay...
Buldun, buldun... Bulamadın, bir daha yok.
Siz olsanız çalışır mıydınız, şarkı mı söylerdiniz?"

nereden çıktı bu ağustos böceği hikayesi derseniz, kendimi bu ay ağustos böceği ilan ettim! erkek- dişi takılmayın. kendimce, belli zorlukları aşarak, iş hayatımda bir karar noktasına geldim. aslında bu kadar afilli yazmama da gerek yok, işten ayrıldım:) önümüzdeki dönemde başka iş alanına geçmeyi düşüneceğim ama bu ay hiçbirşeyi düşünesim yok. 39 yıllık ömrümde, en azından bu ağustos ayında, kendime kıyak geçme hakkı verdim. gelecekle ilgili hiçbir şey düşünmeyip sadece bugünü yaşıyorum. ne şahane birşeymiş böyle yaşamak...gözümden sis perdesi kalktı. hep böyle yaşamalı be insan, ağustos böceği gibi şarkı söyleyerek, her günü dolu dolu hissederek, sindirerek...ben daha ziyade başı kesik tavuk gibi yaşıyordum son dönemlerde:)
*
ağustos ayında yardımcı teyzemiz köyüne gitti, her sene bir ay gider zaten. çalışırken bu dönemde, defne'yi ayarlamakta zorlanırdım ama bu sene nefis oldu gitmesi...
evde gerçek işlerle haşır neşir olmak bana bu dönemde çok iyi geldi.
-bir kere yardımcı teyzemizin değerini daha iyi anladım. (her çalışan kadın, böyle bir dönem geçirmeli bence ki, yardımcı teyzelerinin değerini iyice anlasınlar, dırdırlanıp durmasınlar.)
-evde her gün yemek yapıyorum. hiç yemek yapmayan biri değildim elbet ancak ne yalan söyleyim, yemek yapma konusunda titrek bir kadındım. ablam ve annem ne kadar becerikliyse, ben de o kadar ezik hissederdim bu konuda. walla konuyu abartmayıp, yemek yapmaya bodoslama dalınca, bayaa da iyi yemek yapabildiğimi gördüm. defne ile mit hevesle masaya oturup, o yemekleri bitirdi mi mest oluyorum, kendime güvenim geldi:). kek işini halaa beceremiyorum ama, kabarmıyorlar bir türlü! olsun kızlar yaparken eğlendi o gün...
portakallı ıslak kek:) defne: sosu koymadan daha mı iyiydi anne?
-ne çok çamaşırımız oluyormuş yahu. çamaşır yıka, çamaşır as, ütü yap. bu rutin işleri bu dönemde bolca yapıyorum. ama hayatımın aydınlanmalarından birini de, bir gün ütü yaparken yaşadım. onu da başka bir yazıda anlatırım.
-ne iş yaparsam yapayım, müzik dinliyorum. annem de iş yaparken radyodan müzik dinler, sanatçıya eşlik ederdi... ay ne keyifli birşeymiş müzikle iş yapmak...o şarkıların dünyasına dalarak, moddan moda sekmek...
-evi her gün topluyorum, arada da süpürüyorum.
-çiçekleri çok ihmal etmişiz, onlar da kendine geldi şimdi.
-defne ile bol bol vakit geçiriyoruz birlikte. hem onun arkadaşlarıyla hem benim arkadaşlarımla birlikte görüşüyoruz, arada minik arızalar çıksa da, bayaa eğleniyoruz.
-defne de, evde gerçek işlerle meşgul olmayı seviyor. becerikli bir kız (belki ben de öyleydim, ah o kodlanmalar, kıracağım ulen tüm kodları!). yemek hazırlıklarından, ev süpürmeye, ütüye kadar herşeyi yapıyor. hatta geçen gün tam 1 saat ütü yaptı, o kadar iyi yapıyordu ki, bırakmışım kendi haline, koltukta sızmış kalmışım...




-pazara gitmeyi özlemişim. pazarda eskiden alışveriş yaptığım pazarcılar beni tanıyınca, çok sevindim. defne ile pazarda resmen kendimizden geçiyoruz. ne cennet ülkede yaşıyoruz!
-araba kullanmam minimuma indi. her işi mahalle içinde halletmeye çalışıyorum. defne'nin sık görüştüğü arkadaşı, zaten bir paralel sokağımızda. manav, kasap, bakkal 5 dakika. yürüyüş yaptığımız park biraz yokuş yukarı ama o kadar da olacak, spor niyetine...
-neyse özet olarak; fiziksel olarak kıçımın çıktığı ama kafamın da bir o kadar berraklaştığı bir dönemdeyim.
-kitap da okuyorum, henüz tam istediğim kıvamda değil, olsun. olanı kabul edip, şükrettiğim bir dönem...
okuduğum kitaplar:)
tembellik hakkı:) (paul lafargue)
bozkırkurdu (hermann hesse)
how to be idle:) (tom hodgkinson) 

kitaplardan ayrı bir yazıda bahsedebilirim.
yarın bir haftalık tatile çıkıyoruz. tatile çıkmadan en azından bu yazıyı yazayım istedim. döndüğümde malum eylül olacak:) aman her ayı hakettiği şekilde yaşayacağız işte, melankoli gelirse kapıya, git mi diyeceğiz? onun da kendine göre bir güselliği var...

coştum gece gece, belki bir yazı daha patlatırım;)

hadi iyi geceler...

2 comments:

  1. Yorumum gitti: diyordum ki Defne almis basini gitmis, yakinda ayri eve cikar O.
    Size iyi tatiller dinlenmeler,
    Ve sairene ruhumdan denize, ruzgara, gunese selamlar:)
    Kralice.

    ReplyDelete
  2. vay vay ben uyurken boş durmamışsınız,blog yazmışsınız.:-) Bu evde çalışma işini kıskandım doğrusu.

    ReplyDelete