Featured Post

12 September 2013

gündüz vassaf

yazmışımdır önce. kesin. hayatımda; yakın dostlarım kadar gözlerimi ışıldatan, tanışmasam da sevdiğim, varlıkları bana güç veren "bazı insanlar "var. bunlardan biri işte gündüz vassaf!
gene inci inci döktürmüş güsel insan remzi kitabevi'ne verdiği söyleşisinde...dünkü yazdığım yazının üstüne, söylediklerini okumak çok iyi geldi. sevdiğim birkaç satırı hemen buraya aktarıyorum. tüm röportajı okumak isterseniz  lütfen tık!

“Kitabınızda söz ettiğiniz ‘ötekileştirme’ meselesi var. Bizim gibi olmadığını varsaydığımız kişileri hemen ‘öteki’ diye adlandırabiliyoruz. Ama bir de ‘eleştiri’ var. Eleştirinin sınırları nedir? Ya da yargılamadan, ötekileştirmeden eleştirmek mümkün mü?”

“Şair Nerval, ‘Je suis les autres’ der. ‘Ötekiler ben’im, içimdeki ötekiler ben’im’ der. Ressam arkadaşım Altan Adalı da ‘En zor resim otoportredir çünkü kendi yalanını hemen yakalarsın,’ demişti. Kendimizi gördükçe, başkalarını daha az yargılar hale gelebiliriz. Ne kadar kompleksli biri bile olsam, kendi sabitimde durduğum için başkalarını ötekileştiririm. Ama kendi değişimimi görebilirsem işler değişir. Günlükler bu anlamda önemli. İçten bir günlük tutuyorsanız, değişimi anlamış olabiliyorsunuz. Bence en doğru yol kendimizi eleştirmek. Bu şekilde bizce doğru olanı, iyi olanı göstererek zaten tavrımızı ortaya koymuş oluruz.”


“Anı yazmak da böyle bir şey mi? Anları zapt etmiş mi oluyorsunuz?”

“Benim için değil. Yazı yazarken kendimdeki değişimin farkındayım. Başkasına saldırdığımın da farkındayım. Onun için başkasına saldırmamak istiyorum. Yazıdaki ahlakın farkındayım. Neyi yazacağım, neyi yazmayacağım? Nasıl yazdım? Neden bunu yazdım da ötekini yazmadım? Çünkü her kelimeyi yazarken başka bir kelimeyi seçmemiş oluyorsun. O da başka bir ahlaki süreç. Ahlakın kapısını, penceresini kapatıp bu şekilde yazmak da mümkün. Ve ortaya müthiş bir kitap çıkabilir. Zaten var böyle kitaplar. Size nefret dolu bir katil duygusunu yaşattıran, içimizdeki o duyguları kabartan kitaplar var elbette. Bunlar insanın bir yönünü abartan kitaplar. Savaş gibi. Kitaplar savaş değil, sevgi için, barış için olsa… Kavga ederek, eleştirerek… Ama severek. O sevme duygusunu kaldırmadan…”


geçenlerde okuduğum gazete yazısından bir bölümü de buraya eklemeden yapamayacağım. iyi ki varsın gündüz vassaf:)

yazının başlığı 'neden çocuk yapmamalı?' tüm yazı için lütfen tık!

...Daha çok değil, daha az çocuk yapmalıyız.

Türümüzün yaşam kalitesiyle mutluluğu, gezegenimizin sağlıklı geleceği için: 
- Her çocuğa daha çok zaman ayırarak sevebilmek, daha iyi eğitim olanakları sağlamak, 
- Çalışmayı, çalışma mekânını keyifli kılarak, insanı robotlaştıran işlerde robot kullanarak, daha az çalışıp daha çok üretmek,
- Daha az tüketip, yerel mekânlarda, yerel olanaklarla daha çok üreterek, aracıları, taşıyıcıları gereksiz kılarak, nüfusumuzu azaltarak yaşamımızın kalitesini arttırmak,
- Şimdiye kadar yaptığımızın tersine, genç nüfusu, tehlikeli, kirli, istikbal vaat etmeyen, istenmeyen işlere kurban edip sırtlarından geçinmek yerine, işyerinde fizyolojik ve psikolojik yıpranma nedenlerini ortadan kaldırarak, onların yaratıcı güçlerine uygun ortamlar sağlamak,
- Erken emeklilikle çalışanları kızağa çekmek yerine, yarızamanlı, dörtte bir zamanlı iş imkânları tanıyarak, yaşa, arzuya uygun yeni çalışma alanları yaratarak, yaşlıların toplumla entegrasyonlarını sürdürebilmek.
- Dünya hepimizin. Şimdi ve yakın gelecekte yeni işgücüne gereksinim duyacak Avrupa, Rusya, Japonya, Çin ve Türkiye’de, kurumsal ve toplumsal ırkçılığa karşı mücadeleyle, buraları her dilden, dinden, renkten insana yaşanır kılarak herkesin mecbur değil, mutlu ve özgür olduğu yerlerde çalışmalarını sağlamak.


bir minik not: G.V. muhtemelen yazı dikkat çeksin diye başlığa 'neden çocuk yapmamalı?' demiş ama benim gönlümden geçen başlık 'neden az çocuk yapmalı?' idi:)

No comments:

Post a Comment