2010'a merhaba. Her sene, gelecek sene ile ilgili dileklerimi günlüğüme yazarım, yeni senenin gazıyla, aslında yapmayacağımı tahmin ettiğim şeyleri de yapacakmış gibi yazarım. Yazdım ya, bağlayıcılığı olur, yaparım belki... Mesela ''daha çok spor yapacağım'' gibi...İçimde birden fazla Füsun var, birisi kaldır kıçını koş diyor, diğeri üzme kendini zaten yorgunsun diye fısıldıyor. Öteki de yapınca iyi hissediyorsun ama diye dürtüyor. İşte hangisi galip gelirse, o sene öyle şekillenip gidiyor.Ama bu sene dileklerimin ayağı daha bir yere basıyor.(Bu da ne demekse?) Bu iyi mi değil mi bilemiyorum, eskiden uçardım bayaa, o hayalleri bile kurmak iyi geliyor neticede. Neyse hepinizin dileklerinin gerçekleşeceği bir yıl olsun diyim ve bu mevzuyu kapayım.
2009'da sevdiğim şeyleri yazayım diye düşündüm ama tüm yılı değerlendirmek beni aşacak, bu yüzden son günlerde hoşuma giden ve gitmeyen birkaç şeyi yazayım istedim:)
Manga'nın son albümü:
Şehr-i HüzünŞahane bir albüm. Uzun zamandır bu kadar keyif alarak bir albüm dinlememiştim. Hem müzik hem şarkı sözleri açısından çok başarılı. Özellikle ''beni benimle bırak, dünyanın sonuna doğmuşum, cevapsız sorular, her aşk ölümü tadacak, hayat bu işte, hepsi bir nefes, alışırım gözlerimi kapamaya'' şarkıları 10 numara. Görüldüğü gibi albümün hemen her şarkısını beğendim. Özellikle arabada tek başınıza yüksek sesle dinlemenizi tavsiye ederim:)
Selçuk Erdem'in yorumu:
''Bu resmi bir kreşin camında gördüm, kafası çok karışık çocuklar yetiştiriyoruz galiba...''demiş Selçuk Erdem. Bazı değerler öyle ezbere halde şırıngalanıyor ki bünyeye, Sünger Bob bile Türkleşebiliyor. Çocuk naapsın? Sen aile olarak ne yaparsan yap, genel yaklaşım neyse çocuk onu da kapıyor. Defne'nin yuvası kendi halinde, sevimli bir yuva idi benim gözümde, ta ki milli bayram kutlamalarına kadar. Minicik çocuklara; ezbere şarkı, şiir okutuyorlar. Son olarak, 10 Kasım'da ''Ben Atama doymadım, doysun kara topraklar...'' şiirini tekerleme gibi okuduğu gün, Defne'nin yuvasını değiştirmeyi kafaya koydum! Defne yuvasını çok seviyor, umarım bu geçiş işi çok zor olmaz...
Bu çizgi filmi aldığım güne lanet ediyorum. Yaa bir çizgi film bu kadar mı dayanılmaz olur? Defne prensesleri seviyor diye, hadi alayım dedim. DVD'sini almaya kıyamadım, VCD aldım. Türkçe versiyonu mu bu kadar kötü? Pamuk Prenses'in aptal ses tonu, inanılmaz iyi hali, sürekli şarkı söylemesi ve yedi cücelerin bitmeyen''paydos'' şarkısı beni fitil ediyor. Fitil ediyor da ne seyrediyorsun derseniz, Defne bayılıyor çizgi filme. Paydos şarkısını haydos, taydos gibi değişik versiyonlarda söylerken, çok tatlı oluyor, o ayrı:)
Shrek 3 :
Alkışlar masal kahramanlarının gerçek yüzünü gösteren Shrek filmlerine! Çocuklar iyi ve kötü kavramlarını net olarak anlasın diye mi Cinderalla,Uyuyan Güzel,Pamuk Prenses gibi masalları yutturuyoruz çocuklara? Bu masallarla beslenen kız çocukları ,beyaz atlı prens bulma hayaliyle büyüyor manasızca. Abartıyor olabilirim ama Defne gelin olmaktan, evlenmekten felan bahsedince düşüp bayılacak gibi oluyorum. Yaa söyler misiniz hangi erkek çocuğu bu yaşta damat olmaktan bahseder? Bana kalsa; sadece Charlie ve Lola, Tom ve Jerry gibi çizgi filmleri seyrettireceğim Defne'ye ama o kadar seviyor ki prensesli filmleri, zehri aldı işte, yapacak birşey yok. Neyse işte bu noktada Shrek imdadımıza yetişiyor. Hem prensesli hem de bilinegelen hikayelerden değil. Küçük büyük herkes sevebilir Shrek'i. Shrek 3'ü yenice seyrettim, harika!
Fatih Akın'ın Soul Kitchen'ı:
Yeni yılda keyifli bir film seyretmek istiyorsanız ve de ayrıntılara çok takılmayacaksanız Soul Kitchen'a gidin. İyi müzik, güzel yemek, esaslı oyuncular var filmde. Bazı abartılar, kopukluklar var mı var, olsun, bütününde geçer notu alıyor benden.
Yeni yılda keyifli bir film seyretmek istiyorsanız ve de ayrıntılara çok takılmayacaksanız Soul Kitchen'a gidin. İyi müzik, güzel yemek, esaslı oyuncular var filmde. Bazı abartılar, kopukluklar var mı var, olsun, bütününde geçer notu alıyor benden.Avatar:
Ertuğrul Özkök'ün unutulmaz sözü: Bunu yazmasam olmazdı. Ertuğrul Özkök, okumayı tercih ettiğim bir zat değildir. Ve fakat bazen kendimi gıcık etmek için okurum. İşte aşağıda alıntı yaptığım yazıyı okuduğumda böğürerek güldüğümü hatırlıyorum. İnsan hayatının sonunda hayat muhasebesini yaparken ''that was a good life'' diye haykırır mı? Hani amerikalı veya İngilizsen dersin belki ama bu topraklarda türkçe yazıp konuşuyorsan kendi lisanında söylersin di mi? Ee fena bi hayat değildi, bana eyvallah felan dersin, yok ama E.Ö bu , illa tarzını konuşturacak. Bu sözünü o kadar çok sevmiş ki, genel yayın yönetmenliğinden ayrılış konuşmasında da, son sözü bu olmuş. İnsanların gözleri yaşarmış falan, ay dayanamayacağım. Ne diyebilirim, tavşan kardeşin bu yazısını kaçırmayın, okuyun:)
2010'da daha güzel şeyler yaşamak dileğiyle...












