Featured Post
03 December 2011
3. gün ...
Kafa kazan! Yatarak yazabiliyorum ancak. Bütün günü leyla gibi geçirdim.
Dün gece kızlarla dışarı çıkmıştık. İçelim güselleşelim derken, kopup gitmişim. Çoooook uzun zamandır böyle sarhoş olmamıştım. Bir şey değil ne zaman koptuğumu ne ben ne çevremdekiler anladı. Ama ayağa kalkınca herşey anlaşıldı tabi! Çok şanslıyım ki, müthiş arkadaşlarım var.Gecelerini sarhoş arkadaşlarını ayıltmakla geçirmeyi planlamıyorlardı muhtemelen ama sağolsunlar sayelerinde gözümü açabildim. Hoş Sibel sabahki emekleme hallerimi de biliyor ama o kadar detaya girmeyeyim artık...
Sabah Defne beni evde göremeyince, Mit Defne'ye evde olmama sebebimi açıklamış. İşte "eğlencede içkiyi biraz kaçırmış annen, Sibel'de kalmış vs..." "Eğlenmek demek içki içmek mi demek?İçmeseymiş" diye söylenmiş Defne:)
Neyse, bir müsibet bin nasihattan iyidir derler ya, 30 günlük plana alkol almamayı da ekleyeceğim. Gerçekten alkol sınırı aşınca iyi olmuyor. Ben bile Dr.Jekyll-Mr Hide tarzı bir değişime giriyorum ki, kendimden korkuyorum.
Bugüne gelirsek, bugün hava harikaydı, taksiyle eve dönüyordum, son dakikada kaptanı Caddebostan sahil tarafına döndürdüm. Buğulu kafayla bir banka oturdum, gözlerimi kapadım ve güneşin tadını çıkarmaya çalıştım. Başta çok parlak değildim ancak sonra kağnı hızında da olsa, yürüyüş bile yaptım. Defne'yle Mit de geldi sonra sahile. Tabi Defne'nin enerjisine bugün hiç ayak uyduramadım. Neyse ki, o da halimden anladı biraz, evde bana kitaplar okudu. Ben de ara ara uyuklayabildim bu sayede. Ama günün sonunda, "sen de bugün benimle hiç ilgilenmedin" diye lafını koydu da yattı.
Olabilir Defne'cim, insanız işte.
Fotoları çekiyorum ancak şu an yükleyecek durumum yok. topluca yüklerim bu gidişle...
Defne'nin çok sevdiği Katy Perry'nin HotN Cold parçasıyla aranızdan ayrılıyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=kTHNpusq654
Hadi herkes kendine iyi baksın...
02 December 2011
2.gün fıııırrrlatmaaa beni!
Selam,
Bugün eve geç döneceğim için, şimdiden yazayım istedim.
Günüm iş sebebiyle Viaport civarında geçti, yani uzun süre TEM'de memleketimin estetik dolu binalarını seyretme fırsatı buldum. Neyse olumsuz bir cümle yok...
Gözüm gönlüm açılsın diye, birkaç foto çektim bahçemizden. Mucizeler yaratmasa bile bu 30 gün, farkındalığımın artmasına yarayacak o kesin...
Bugün için aşağıdaki şarkı ve klibi seçerek huzurlarınızdan ayrılıyorum, yorumu size bırakıyorum ancak youtube'daki yorumları da okumanızı tavsiye ederim;)
Sevgiler...
http://www.youtube.com/watch?v=po6PS-7Q1XM
Bugün eve geç döneceğim için, şimdiden yazayım istedim.
Günüm iş sebebiyle Viaport civarında geçti, yani uzun süre TEM'de memleketimin estetik dolu binalarını seyretme fırsatı buldum. Neyse olumsuz bir cümle yok...
Gözüm gönlüm açılsın diye, birkaç foto çektim bahçemizden. Mucizeler yaratmasa bile bu 30 gün, farkındalığımın artmasına yarayacak o kesin...
Bugün için aşağıdaki şarkı ve klibi seçerek huzurlarınızdan ayrılıyorum, yorumu size bırakıyorum ancak youtube'daki yorumları da okumanızı tavsiye ederim;)
Sevgiler...
http://www.youtube.com/watch?v=po6PS-7Q1XM
ilk günün panlığı
12 olmadan yazmalıyıııım:)
Evet ilk günde, birdenbire hayatım değişmedi elbet ancak günde kaç bardak su tükettiğimin bile farkına varmak iyi geldi!
Yeterli su içtiğimi sanırdım, bugün baktım, 5. bardak suyu daha yeni bitirmişim.
Bugün TEDx'in İstanbul'da düzenlediği, kadınlarla ilgili bir söyleşiye gidecektim. Gittim de, ancak söyleşi, programda belirtilen vakitten 1 saat sonra başlayacağı için biraz canım sıkıldı. Sonra videodan seyrederim dedim ve çıktım. Bu kararıma şaştım aslında, çünkü Salt Galata'nın yerine ulaşmak bile oldukça fazla zamanımı almıştı. Neyse öyle karar verdim. Bu söyleşiden bahsedemeyeceğim yani bugün:)
Şişhane taraflarında bugünkü fotoğrafımı da çektim, sanat eseri olduğu söylenemez ama çektim işte!
Şanslıyım ki, karşıya trafik çok bastırmadan geçebildim. Acıbadem Hastanesi'nin yanında küçük bir park var. Dedim bugün yarım saatlik yürüyüşümü burada yapayım. İyi dedim de, kıyafet işini biraz daha düşünmem gerekecek sanırım. Tamam, topuksuz çizme giymeyi akıl ettim bugün ama akşamın ayazında mini etekle yürümek pek akıllıca olmadı tabi! Çantayı da yoketmek gerek. Yarına daha hazırlıklı olacağım!
Bugün çok uzun zamandır göremediğim canım kuzenimle, Skype üzerinden de olsa bol bol konuşabildik, günümüz güzelleşti.
İlk gün biraz panlıklar yaptım tabi ama bu düzen bir süre sonra akışa oturur gibi geliyor bana...
Hadi bakalım, iyi geceler...
Evet ilk günde, birdenbire hayatım değişmedi elbet ancak günde kaç bardak su tükettiğimin bile farkına varmak iyi geldi!
Yeterli su içtiğimi sanırdım, bugün baktım, 5. bardak suyu daha yeni bitirmişim.
Bugün TEDx'in İstanbul'da düzenlediği, kadınlarla ilgili bir söyleşiye gidecektim. Gittim de, ancak söyleşi, programda belirtilen vakitten 1 saat sonra başlayacağı için biraz canım sıkıldı. Sonra videodan seyrederim dedim ve çıktım. Bu kararıma şaştım aslında, çünkü Salt Galata'nın yerine ulaşmak bile oldukça fazla zamanımı almıştı. Neyse öyle karar verdim. Bu söyleşiden bahsedemeyeceğim yani bugün:)
Şişhane taraflarında bugünkü fotoğrafımı da çektim, sanat eseri olduğu söylenemez ama çektim işte!
Şanslıyım ki, karşıya trafik çok bastırmadan geçebildim. Acıbadem Hastanesi'nin yanında küçük bir park var. Dedim bugün yarım saatlik yürüyüşümü burada yapayım. İyi dedim de, kıyafet işini biraz daha düşünmem gerekecek sanırım. Tamam, topuksuz çizme giymeyi akıl ettim bugün ama akşamın ayazında mini etekle yürümek pek akıllıca olmadı tabi! Çantayı da yoketmek gerek. Yarına daha hazırlıklı olacağım!
Bugün çok uzun zamandır göremediğim canım kuzenimle, Skype üzerinden de olsa bol bol konuşabildik, günümüz güzelleşti.
İlk gün biraz panlıklar yaptım tabi ama bu düzen bir süre sonra akışa oturur gibi geliyor bana...
Hadi bakalım, iyi geceler...
30 November 2011
30 günlüğüne yeni birşeyler deniyorum...
kaşındım, TED konuşmalarından ilgimi çeken bir konuşma olur mu diye bakınıyordum veeee ekteki videoyu buldum!
daha iyisini, daha içime sineni yapmak için ertelediğim birçok şeyi, minik minik aralık ayı boyunca yapmayı kafama koydum:
neler yapacağım?
-bloga her gün yazacağım, az da olsa her gün!bazen sadece merhaba da olabilir tabi:)
-her gün foto çekeceğim (bu aksiyon fikrini matt abiden aldım ama hoşuma gitti, belki her gün çektiğim fotolardan bloga koyarım;)
-her gün yarım saat yürüyeceğim. (spor yaptığım günleri yürümeye sayarım.)
-her gün en az 50 sayfa kitap okuyacağım. (kitap okuyorum elbet ancak bazen elime alacak halim olmuyor yorgunluktan, böyle sayfa okuma baskısına da gelemem ben ama, neyse şimdilik 50 diyeyim, kitabına göre bu artar azalır, pek net olmadım sanki?:)
-her gün en az 5 bardak su içeceğim. (su içiyorum ama günde ne kadar içtiğimin farkında değilim.)
neleri yapmayacağım?
bu maddeler hemen aklıma gelmedi, geldikçe yazarım;
-gece çok geç yatmayacağım.
-internete saatlerce takılıp kalmayacağım.
-...
hadi bakalım iyi aralık'lar...
daha iyisini, daha içime sineni yapmak için ertelediğim birçok şeyi, minik minik aralık ayı boyunca yapmayı kafama koydum:
neler yapacağım?
-bloga her gün yazacağım, az da olsa her gün!bazen sadece merhaba da olabilir tabi:)
-her gün foto çekeceğim (bu aksiyon fikrini matt abiden aldım ama hoşuma gitti, belki her gün çektiğim fotolardan bloga koyarım;)
-her gün yarım saat yürüyeceğim. (spor yaptığım günleri yürümeye sayarım.)
-her gün en az 50 sayfa kitap okuyacağım. (kitap okuyorum elbet ancak bazen elime alacak halim olmuyor yorgunluktan, böyle sayfa okuma baskısına da gelemem ben ama, neyse şimdilik 50 diyeyim, kitabına göre bu artar azalır, pek net olmadım sanki?:)
-her gün en az 5 bardak su içeceğim. (su içiyorum ama günde ne kadar içtiğimin farkında değilim.)
neleri yapmayacağım?
bu maddeler hemen aklıma gelmedi, geldikçe yazarım;
-gece çok geç yatmayacağım.
-internete saatlerce takılıp kalmayacağım.
-...
hadi bakalım iyi aralık'lar...
defne'nin hediyesi
o kadar zaman bloga girmezsen, şifren bile unutulur gider işte füs...şifreyi yenileyene kadar göbeğim çatladı!
oysa ki sadece, defne'nin dayıma ve meloş'a hediye ettiği resmi koyacaktım bloga...
defne geçenlerde ilk defa meloşlar'da yatılı olarak kalacaktı, çok heyecanlıydı, onlara bir resim yapacağım dedi ve bu resmi yapıverdi.
çok söze gerek yok, resmin bir yanında elele tutuşmuş dayım ve meloş, diğer yanında mutlu ve huzurlu defne var, çiçek filan da götürdüğümüz yoktu dayımlara ama öyle çizmek istemiş:) özellikle yüz ifadeleri çok hoşuma gitti...
normalde "I love" yerine "love I"'ı tercih ediyor defne, netekim resmi koyduğu zarfta kendi tarzına dönmüş:)
oysa ki sadece, defne'nin dayıma ve meloş'a hediye ettiği resmi koyacaktım bloga...
defne geçenlerde ilk defa meloşlar'da yatılı olarak kalacaktı, çok heyecanlıydı, onlara bir resim yapacağım dedi ve bu resmi yapıverdi.
çok söze gerek yok, resmin bir yanında elele tutuşmuş dayım ve meloş, diğer yanında mutlu ve huzurlu defne var, çiçek filan da götürdüğümüz yoktu dayımlara ama öyle çizmek istemiş:) özellikle yüz ifadeleri çok hoşuma gitti...
normalde "I love" yerine "love I"'ı tercih ediyor defne, netekim resmi koyduğu zarfta kendi tarzına dönmüş:)
26 September 2011
şimdi okullu olduk...
Hani dönüşümüz muhteşem olmuştu, olmuşsa da,sönüşümüz çabuk olmuş:)
Neyse Eylül ayındaki 2. yazımız olacak, buna da şükür...
Yazmak için konu başlıklarını belirttiğim konuların kimi güncelliğini kaybetti, bu arada gündeme yeni konular geldi oturdu!
O yüzden hala yazmak istediğim şeyleri yazacağım. Mesela;Patti Smith'in yazdığı "Çoluk Çocuk" kitabından çok etkilendim. Patti Smith, Robert Mapplethorpe ile yaşadıkları dönemin hikayesini yazmış. Çok samimi ve naif bir dille yazmış, özellikle aralarındaki ilişkinin gücü beni çok etkiledi. Yolları ayrılsa bile, birbirlerinden hiç kopmamaları, birbirlerini her zaman ve her şekilde oldukları gibi kabul etmeleri,koruyup kollamaları gerçekten hayranlık uyandırıcı.Patti Smith'in çok sadık bir dinleyicisi değildim ancak bu kitabı okuduktan sonra, kadına duyduğum sempati ve saygının arttığını kesinlikle söyleyebilirim.
"Taş Devri Diyeti"'ni bir sonraki yazıda ayrıntılı olarak yazacağım.
,
Gündeme oturan en önemli konu ise; yaklaşık 2-3 hafta önce başlayan Defne'nin anaokulu! Evet Defne kendi deyimiyle artık "hazırlık" sınıfına gidiyor.Okul seçimi detaylarına hiç girmeyeceğim. Bu okulu seçmemizin en önemli nedeni, okulun eve yürüyüş mesafesinde olması. Defne'yi okula yürüyerek götürüp geliyoruz. Zaten eskiden hepimiz evimize en yakın okula gitmez miydik? Neyse,sabah herkes servislerle, arabalarla okula yetişmeye çalışırken, Defne ile sohbet ederek okula gitmek hoşuma gidiyor. Sabahları okuldaki tavşanlara marul veriyoruz bazen,kümesteki diğer hayvanlara selam veriyoruz...İşte bu sabah ritüeli bile iyi geliyor bana. Bu tabloya bakıp hemen okula adapte olduğumuzu sanmayın tabi. Defne çabuk adapte olmuş görünüyordu ancak geçen gün okul saatlerinin uzunluğu yüzünden siniri bozulmuş, yemekte "anne okulu seviyorum ama bu kadar uzun zaman okulda kalmak zorunda mıyım?" diyip ağlamaya başladı. Ah yavrum haklı tabi,8.20-16.20 arası okulda. Biz yarım gün gider gelirdik okula onun yaşındayken. Mithat'la kendi çocukluğumuzdan, öğrenciliğimizden bahsettik Defne'ye. Biraz rahatladı, sevmediği öğretmenler varmış, onları söyledi.Bizim de sevmediğimiz hocalar vardı Defne dedim ben ve bunu duyunca yüzü aydınlandı yavrumun. Aslında düşünüyorum da bende iz bırakan doğru dürüst pek bi hocam bile olmamış. Ne yazık...
Bizim okula adaptasyonumuza gelince, Mithat bana göre daha ılımlı, ben biraz daha tıktıkıyım. Önyargılı olmamaya çalışıyorum ancak hem velilerin bazılarında hem de okuldaki bazı yöneticilerde aynı tas aynı hamam ezberciliğini görüyorum.
Oryantasyonda,okul müdürü kadın Türk çocuklarıyla ilgili yapılmış bir araştırmadan bahsetti. Türk çocukları, okul öncesi dönemde; yaratıcılıkları ile ülkeler bazında ilk sıralarda yer alırken, okul dönemiyle birlikte yaratıcılıkları en alt sıralara düşüyormuş...Yani Milli Eğitim süzgecinden geçen her çocuk mis gibi oluyor, yok birbirimizden farkımız kıvamına getiriliyorlar, ne hoş, sonrasında da zaten çoğunluk içinde mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz...
Ben ezberci eğitimden çok çektim sorgulamayı taaa üniversitede öğrendim diyebilirim tam anlamıyla. O yüzden birşeyler gerçekten değişsin artık diyorum. Okul öncesi dönemde cin gibi olan çocuklarımızı yanlış sistemlerle köreltmeyelim, doğrularımızı gözden geçirelim, ezbere birşeyleri yapmayalım istiyorum.
Umarım birşeyler değişmiştir eğitim sisteminde yıllar içinde...
Gelişmelerle tekrar karşınızda olacağız,
Hadi iyi geceler...
Neyse Eylül ayındaki 2. yazımız olacak, buna da şükür...
Yazmak için konu başlıklarını belirttiğim konuların kimi güncelliğini kaybetti, bu arada gündeme yeni konular geldi oturdu!
O yüzden hala yazmak istediğim şeyleri yazacağım. Mesela;Patti Smith'in yazdığı "Çoluk Çocuk" kitabından çok etkilendim. Patti Smith, Robert Mapplethorpe ile yaşadıkları dönemin hikayesini yazmış. Çok samimi ve naif bir dille yazmış, özellikle aralarındaki ilişkinin gücü beni çok etkiledi. Yolları ayrılsa bile, birbirlerinden hiç kopmamaları, birbirlerini her zaman ve her şekilde oldukları gibi kabul etmeleri,koruyup kollamaları gerçekten hayranlık uyandırıcı.Patti Smith'in çok sadık bir dinleyicisi değildim ancak bu kitabı okuduktan sonra, kadına duyduğum sempati ve saygının arttığını kesinlikle söyleyebilirim.
"Taş Devri Diyeti"'ni bir sonraki yazıda ayrıntılı olarak yazacağım.
,
Gündeme oturan en önemli konu ise; yaklaşık 2-3 hafta önce başlayan Defne'nin anaokulu! Evet Defne kendi deyimiyle artık "hazırlık" sınıfına gidiyor.Okul seçimi detaylarına hiç girmeyeceğim. Bu okulu seçmemizin en önemli nedeni, okulun eve yürüyüş mesafesinde olması. Defne'yi okula yürüyerek götürüp geliyoruz. Zaten eskiden hepimiz evimize en yakın okula gitmez miydik? Neyse,sabah herkes servislerle, arabalarla okula yetişmeye çalışırken, Defne ile sohbet ederek okula gitmek hoşuma gidiyor. Sabahları okuldaki tavşanlara marul veriyoruz bazen,kümesteki diğer hayvanlara selam veriyoruz...İşte bu sabah ritüeli bile iyi geliyor bana. Bu tabloya bakıp hemen okula adapte olduğumuzu sanmayın tabi. Defne çabuk adapte olmuş görünüyordu ancak geçen gün okul saatlerinin uzunluğu yüzünden siniri bozulmuş, yemekte "anne okulu seviyorum ama bu kadar uzun zaman okulda kalmak zorunda mıyım?" diyip ağlamaya başladı. Ah yavrum haklı tabi,8.20-16.20 arası okulda. Biz yarım gün gider gelirdik okula onun yaşındayken. Mithat'la kendi çocukluğumuzdan, öğrenciliğimizden bahsettik Defne'ye. Biraz rahatladı, sevmediği öğretmenler varmış, onları söyledi.Bizim de sevmediğimiz hocalar vardı Defne dedim ben ve bunu duyunca yüzü aydınlandı yavrumun. Aslında düşünüyorum da bende iz bırakan doğru dürüst pek bi hocam bile olmamış. Ne yazık...
Bizim okula adaptasyonumuza gelince, Mithat bana göre daha ılımlı, ben biraz daha tıktıkıyım. Önyargılı olmamaya çalışıyorum ancak hem velilerin bazılarında hem de okuldaki bazı yöneticilerde aynı tas aynı hamam ezberciliğini görüyorum.
Oryantasyonda,okul müdürü kadın Türk çocuklarıyla ilgili yapılmış bir araştırmadan bahsetti. Türk çocukları, okul öncesi dönemde; yaratıcılıkları ile ülkeler bazında ilk sıralarda yer alırken, okul dönemiyle birlikte yaratıcılıkları en alt sıralara düşüyormuş...Yani Milli Eğitim süzgecinden geçen her çocuk mis gibi oluyor, yok birbirimizden farkımız kıvamına getiriliyorlar, ne hoş, sonrasında da zaten çoğunluk içinde mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz...
Ben ezberci eğitimden çok çektim sorgulamayı taaa üniversitede öğrendim diyebilirim tam anlamıyla. O yüzden birşeyler gerçekten değişsin artık diyorum. Okul öncesi dönemde cin gibi olan çocuklarımızı yanlış sistemlerle köreltmeyelim, doğrularımızı gözden geçirelim, ezbere birşeyleri yapmayalım istiyorum.
Umarım birşeyler değişmiştir eğitim sisteminde yıllar içinde...
Gelişmelerle tekrar karşınızda olacağız,
Hadi iyi geceler...
05 September 2011
bu kez fena dinlendim...

Neredeyse 1 sene olmuş yazmayalı...vay ki vay!
Uzatmıyorum, başladım işte tekrar yazmaya...
Bugün Ege'nin sessiz sakin beldesi Kabakum'dan İstoş'a döndük. Çoğunluğun aksine hareket ettiğimiz için, giderken de dönerken de,yolda bayram trafiğine yakalanmadık. Çok akıllıyız diye yazmıyorum bunu, öyle denk geldi ama hep böyle denk getirmeliyiz, akıllı olmalıyız:)
Annemler bu yaz Kabakum'da ev tutmamış olsa, bayramda İstoş'un boş halinin keyfini çıkarırdık herhalde...Ama iyi ki gitmişiz, bayram kalabalığının, gürültüsünün hiç yaşanmadığı , belirli bir zaman diliminde(70'ler gibi) donmuş bir yer sanki burası.
Bu anlattığıma bakıp da müthiş bir beklenti yaratmayayım kimsede. Sadece çok sakin ve çok basit bir yer olması benim aradığım şeymiş, bana çok iyi geldi. Bol bol okudum, uyudum, 3 vakit elde bulaşık yıkadım, kızımla denizde saatlerce oynadım, boş boş durdum, çekirdek çitledim, Midilli üzerinden muhteşem gün ve ay batışlarını seyrettim, aileme doydum...
Diyeceğim o ki Kabakum'un sakin ortamında yakaladığım huzuru, İstoş'un hemencecik bozmasına izin vermeyeceğim. Bugün dönüş yolunda, her ne kadar blackberry sebebiyle bir hayli çalıştıysam ve şu ana kadar halaa işle meşgul olduysam da, ilk günden havluyu atmaya niyetim yok!
Yazdıkça bilin ki direniyorum İstoş'un omuzlarıma koymaya çalıştığı yüklere!
Şu anki ruh halimi, bir alıntı ile yansıtabilirim sanırım. Kanat Atkaya tatile çıkarken, Ferhan Şensoy'un "Gündeste" kitabından hoş bir şiir iktibas(alıntı demek imiş) etmiş, ben de ondan iktibas ediyorum bu güzel şiiri:
günler çabuk geçiyor
saniyeler çok uzun
sıkı dur köhne bizans
arındım geliyorum
cevat şakir mavisi
artık derim değişti
sıkı dur yunan bizans
soyundum geliyorum
ayvalık'ta van gogh sarısı
bir bekar adamın karısı
bir cigara düşüncenin yarısı
savulun geliyorum
kız kurusu zeytin ağacı
bıyıkta tuz kokusu
tozolun geliyorum
dikkat buyurun arkadaşlar
en güneyden geliyorum
bu kez fena dinlendim
sıkı dur köhne bizans
akşamüstü fütühata(fethe) geliyorum
Bu arada, şiiri biraz araştırınca görüyorum ki, Kanat bu şiirin bazı kısımlarını sansürlemiş, kendi ruh haline uygun olan,edepli yerlerini alıntılamış şiirin:), şiirin bu halini okuyup sevdiğim için, şiiri onun yazdığı haliyle yazıyorum... Şiirin daha bir Ferhan Şensoy'luk kısımları da var ki, o kısımlarda bayaa güldüm. Merak edene Güldeste sayfa 156-157...
Yazacaklarım var daha ama sonraki günlere artık...Kısaca başlıkları yazayım da, sonradan vazgeçmeyim yazmaktan, kendime söz vereyim:)
-Dragos'ta şaşırtan bir deniz kabukları müzesi...
-Bir Salzburg macerası...
-Bir doktora gittim ve hayatım değişti... Taş Devri'ne Dönüş!
-Beni günlerce düşündüren bir ilişki: Çoluk Çocuk Patti Smith...
Haydi iyi geceler...
Subscribe to:
Posts (Atom)