Featured Post

19 November 2014

Hayalle...Herşey Mümkün...

Dün bir masal anlatma atölyesine katıldım. Hayallerimizi serbest bıraktığımız, uçtuğumuz bir çalışmaydı...
Çalışmalardan birinde; hoca bize birtakım kağıtlar dağıttı. Burada cümlelerin başını yazmıştı, cümlelerin geri kalanını biz aklımıza ilk gelen şeyle tamamlayacaktık.

Ne nefis anlatımlar çıktı. Bana gelen ilk çağrışımlar genelde yakın çevremle ilgili şeylerdi. Kendimle ilgili çok hayalden hayale zıplamadığımı farkettim.
Mesela;
Kanatlarım olsaydı...Kızımı uçururdum. (Çünkü kızımın en büyük dileği uçabilmek!)
İnsanları uykuya daldıran bir tarağım olsaydı...Fırat'ın saçını tarardım, sonra da uykuya dalamayan çocukların saçına dokunurdum. (Fırat çok yakın arkadaşım ve uykuyla ilgili biraz sıkıntısı var şu ara da...)

Başkalarının anlatımlarını dinlemek de keyifliydi... Tüm evrene kafa tutan bok böcekleri, şişedeki cinle çilingir sofrası kuran kadın, zehirli elmayı toprağa gömen kız, yağmuru durdurup şemsiyesini açan hayalci, yüzükleri isyana kalkmış öykücü...

Mesela;
Aramızdan biri, şöyle birşey yazmıştı;
İnsanları uykuya daldıran bir tarağım olsaydı...üzüldüğümde saçımı tarardım. 
Güzel değil mi? Sizi bilmem ama bu anlatımıyla kendisi beni kalpten etkiledi.

Sonra, hocamız; paylaştığımız imece cümlelerden birini alıp "6 dakika"da bununla ilgili bir masal-hikaye yazmamızı istedi. 6 dakika ile amaç; zihni işe karıştırmadan, içimizden ne çıkarsa onu kağıda dökmeyi sağlamak...

İşte 6 dakikada çıkan masal-hikayem...Olduğu haliyle yazıyorum, kurgu, türkçe yazım kurallarına uygunluk vs. gibi şeyler aramayın...

Sihirli bir tarağım olsaydı, her üzüldüğümde saçımı tarardım. Bu sihirli tarak üzüntümü çabucacık giderir, yapmak istediklerime zaman bırakmamı sağlardı. Çünkü üzülmek, çok üzülmek, sadece boşa giden vakitti. 
Ne zaman üzülsem bu tarak yardımıma koşuyordu. İstiyordum ki, bu tarağı bu kadar çok kullanmayayım. Tarak da biraz dinlensin, uçları kırılmasın. Zira tarağın uçları kırılmıştı saçlarımı sürekli taramaktan. Hem saçlarıma da yazık değil miydi? Evet ara sıra yardımı iyi oluyordu ama ona bu kadar çok ihtiyacımın olması hoşuma gitmiyordu. İstiyordum ki sihir olmasın! Aklımdan geçen onu da kendimi de özgürlüğe kavuşturmaktı. Belki onu denize atıp, saçlarımı özgürce rüzgara savurduğum gün, benim kurtuluşum olacaktı. 
Şimdilik sadece hayalini kuruyordum. Ama hayalini kurabilmek bile bana güç veriyordu. 
Düşünsene, ada vapuruna binmişim, martılar eşliğinde tıngır mıngır Burgazada'ya gidiyorum. Vapurda tarak satan amcaya gülümsüyorum. Sonra dışarı çıkıyorum. Dışarısı soğuk ama hiç etkilemiyor beni...Kendimdem memnun, hafif gururlu bir eda ile hafifçe bırakıyorum tarağı denize...


İstersem, 6 dakikada da birşeyler yazabiliyormuşum demek. Hocanın bize dediği, atölye boyunca zırvalamamızın serbest olduğu! Bize, kafalarımızdaki tüm yargıçları dehleyip, sadece 5 yaşındaki küçük yargıcımızı dinlememizi salık verdi. O ne derse doğru der! diye...Ah ki ah, çocukluğumuzdaki şahane hayal gücümüzü, eğitim sistemimizin yardımıyla yerle bir ediyoruz, sonra da eski halimize dönebilmek için, 40'lı yaşlarda tekrar kurslara gidiyoruz. Ne ironik...
Neyse, kısaca diyeceğim o ki;
Hayaller kurabilmek, hayallerini yaşatabilmek, mümkün olmayanı hayalle mümkün kılmak harika bir şey! Hayal kurmak kendini kandırmak değil, aksine kendi dünyanı yaratmak!
Bakın böyle hayallerle yatınca, nasıl bir müzikle uyandım sabaha...Hatta bu sabahki yürüyüşümde, her sabah karşılaştığım ve yanımdan günaydın demeden yürüyüp geçen okul öğretmeni bile "günaydın" dedi bana:) Haydi good morning hepinize...




No comments:

Post a Comment