"Keşke bugün kar yağsaydı ve gecenin siyahı karın ışıltısıyla aydınlansaydı" dedi Mutlu...Bunun üzerine birşey yazmayım artık:) Çocukluğumdan beri, her yılbaşı karın yağmasını beklerim. Yağmaz, yağmıyor ama belki bir yılbaşı yağar...Arkadaşlar gelmeye başladı...Bana müsade!
Fotoğraf sergisi ve 30 günün değerlendirmesi yeni yıla kaldı...Yeni yılda görüşürüz, her gün yazmayacak olsam da...
*
Öğretmeni, Defne'nin okulda çekilen fotoğrafını göndermiş, onu bugünkü minik yazıya eklemek istedim:)
Hepinize keyifli, sağlıklı, mutlu seneler...
Featured Post
31 December 2011
üzüm
Arkadaşlar bu akşam bizdeydi, yarına görüşürüz artık...
Görüşünceye kadar, Yasmin'in bir arkadaşından alıntı yaptığı yazıyı okuyabilirsiniz. Çok beğendim. Daha sonrasında da yazıyı hatırımda tutmak için, ben de buraya alıntı yapsam, blog yazarını üzmem umarım?:)
Hadi iyi geceler...
Görüşünceye kadar, Yasmin'in bir arkadaşından alıntı yaptığı yazıyı okuyabilirsiniz. Çok beğendim. Daha sonrasında da yazıyı hatırımda tutmak için, ben de buraya alıntı yapsam, blog yazarını üzmem umarım?:)
Hadi iyi geceler...
çocukları üzmeyelim
Her şeyde olduğu gibi anneliğin de iki yüzü var, belki de çok yüzü var. Başkasının bakıp
gördüğüyle benim bakıp gördüğüm aynı olmuyor. 'Saygılı arkadaş' yazısında bahsettiğim kişi,
çocuğu için 'Beni hiç üzmedi bebeğim, çok usluydu' diyor. (Üç aylık bebek annesini ne şekilde
üzebilir, o da kafamı bayağı meşgul etti). "Peki sen onu üzdün mü? Asıl önemli olan o." demek
istiyorum. Ama diyemiyorum, çünkü o benim çok iyi bir arkadaşım. Ben de gelip bloğuma
diyorum. Çocukların kendi aralarında şöyle konuştuklarını duysak, ne kadar
tuhafsardık.
gördüğüyle benim bakıp gördüğüm aynı olmuyor. 'Saygılı arkadaş' yazısında bahsettiğim kişi,
çocuğu için 'Beni hiç üzmedi bebeğim, çok usluydu' diyor. (Üç aylık bebek annesini ne şekilde
üzebilir, o da kafamı bayağı meşgul etti). "Peki sen onu üzdün mü? Asıl önemli olan o." demek
istiyorum. Ama diyemiyorum, çünkü o benim çok iyi bir arkadaşım. Ben de gelip bloğuma
diyorum. Çocukların kendi aralarında şöyle konuştuklarını duysak, ne kadar
tuhafsardık.
- Bugün annem beni hiç üzmedi. Yemeğimi bitirmem için ısrar etmedi ve en sevdiğim elbisemi
giyip, sokakta oynamama izin verdi.
giyip, sokakta oynamama izin verdi.
- Bugün babam beni hiç üzmedi. Bana vakit ayırdı, söz verdiği uçurtmayı yaptı ve üstelik parka
gidip top oynadık.
gidip top oynadık.
Çocuklara tembih edilirken de hep birilerini üzmemeleri söylenir: 'Anneni üzme, babaanneni
üzme, öğretmenini üzme, bakıcı teyzeni üzme, onu üzme, bunu üzme, hay bin üzüm..'
üzme, öğretmenini üzme, bakıcı teyzeni üzme, onu üzme, bunu üzme, hay bin üzüm..'
30 December 2011
postacı
Senenin son günlerine girerken, "seneye çalışırız, iş bu senelik yeter!" modundayım...Modumu pek sallayan yok ama modumu değiştiremeyeceğim...
30 günlüğüne yeni birşeyler denediğim günlerin de sonuna geliyorum.
Yarın, bu ay çektiğim fotoların bazılarını bloga koyarak, muhteşem bir sergi açmayı düşünüyorum blogumda:)
Senenin son günü de, 30 günün değerlendirmesini yaparım sanırım.
*
Defne'lerin okulunda, yeni yıl için her sınıfa bir posta kutusu koydular. Bizden de, posta yoluyla çocuklarımıza kart göndermemizi istediler. Ben Defne'nin sevdiği yakınlarımıza da haber verdim. Söylediğim herkes kart göndermiş. Hatta öğretmen, "Defne'ye bugün de Viyana ve Sarajevo'dan kart geldi" dediğinde "Hı? emin misiniz?" diye kalakaldım bir gün. Meğer gezgin Fırat, gittiği her yerden Defne'ye kart atar imiş:)
Okulun her yaptığını onayladığımı söyleyemem ancak bu gerçekten hoş bir uygulama olmuş. Her gün çocukların hevesle posta kutusuna nasıl baktıklarını tahmin edebiliyorum.
Sizi bilemem ama bizim posta kutusuna yıllardan beri faturadan başka pek birşey gelmiyor. Tamam teknoloji sayesinde, iletişim kurma şeklimiz epey değişti ama posta kutusunda; kart, mektup, kitap gibi şeyler bulmak insanı gerçekten çok mutlu ediyor!
*
Şebnem başımda boza pişiriyor, bu günlük bu kadar diyerek aranızdan ayrılıyorum. Yılbaşı zamanı sevdiğim şeylerden birinin fotoğrafını koyuyorum bloga. Her gördüğüm yerde, bu kar taneli bibloları illa elime alıp ters aşağı döndürüp oynarım. Bir gün birinden azar işiteceğim ya neyse...
Hadi iyi geceler,
30 günlüğüne yeni birşeyler denediğim günlerin de sonuna geliyorum.
Yarın, bu ay çektiğim fotoların bazılarını bloga koyarak, muhteşem bir sergi açmayı düşünüyorum blogumda:)
Senenin son günü de, 30 günün değerlendirmesini yaparım sanırım.
*
Defne'lerin okulunda, yeni yıl için her sınıfa bir posta kutusu koydular. Bizden de, posta yoluyla çocuklarımıza kart göndermemizi istediler. Ben Defne'nin sevdiği yakınlarımıza da haber verdim. Söylediğim herkes kart göndermiş. Hatta öğretmen, "Defne'ye bugün de Viyana ve Sarajevo'dan kart geldi" dediğinde "Hı? emin misiniz?" diye kalakaldım bir gün. Meğer gezgin Fırat, gittiği her yerden Defne'ye kart atar imiş:)
Okulun her yaptığını onayladığımı söyleyemem ancak bu gerçekten hoş bir uygulama olmuş. Her gün çocukların hevesle posta kutusuna nasıl baktıklarını tahmin edebiliyorum.
Sizi bilemem ama bizim posta kutusuna yıllardan beri faturadan başka pek birşey gelmiyor. Tamam teknoloji sayesinde, iletişim kurma şeklimiz epey değişti ama posta kutusunda; kart, mektup, kitap gibi şeyler bulmak insanı gerçekten çok mutlu ediyor!
*
Şebnem başımda boza pişiriyor, bu günlük bu kadar diyerek aranızdan ayrılıyorum. Yılbaşı zamanı sevdiğim şeylerden birinin fotoğrafını koyuyorum bloga. Her gördüğüm yerde, bu kar taneli bibloları illa elime alıp ters aşağı döndürüp oynarım. Bir gün birinden azar işiteceğim ya neyse...
Hadi iyi geceler,
28 December 2011
misler gibi:)
Biz bir grup kadınız, arkadaşlığımız uzun yıllara dayanıyor ama zaman, ve zaman icinde değişen sorumluluklar, hayatımıza giren çıkanlar görüşme sıklığını değiştiriyor. Neyse burayı pek de uzatmak anlamsız bu apayrı bir yazı konusu! Gelelim gündeme: İşte bu grup uzun zaman sonra konuşup konuşup yapamadığımız hamam sefasını yapmak üzere sözleşti. Aslında 5 kişi olacaktık ama son anda maalesef bir fire verdik:(
Gittiğimiz hamam Ayasofya Hürrem Sultan Hamamı idi. Hamam 1556 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmış son 5 yıldır da restorasyon devam ediyormuş. Yani hamam dizi olmasa da bu hali ile açılacakmış. Bu hamamın yerinde daha önce halıcılar varmış. Açıkçası hamamdayken ne büyük kayıpmış burada halıcı olması diye düşündüm. Taş yapı ve mermerler orijinalliğini korurken ahşap işlemeler yenilenmiş. Tabii bütün hamam boyanmış, camları yenilenmiş vs ama hamam ben eskiyim ruhunu da veriyor. Bursa Kervansaray gibi ihtişamlı ve büyük değil- ama zaten o hamamdan sadece erkekler faydalanıyor ki ben buna deli oluyorummmm-. Hamam tahmin edeceğiniz gibi turistik ama biz gittiğimizde az turist vardı mevsim sebebi ile. Biz türkler kendi kendimize yıkandık:) Turistik kelimesi aslında iyi birşeyler katmış olaya. Girdiğinizde nerdeyse 5 yıldızlı otel hizmeti alıyorsunuz. Size özel sabun-kese seti, ipek peştemaller, bembeyaz havlular filan veriyorlar. Herkesi 1 kişi yıkıyor öyle geldim yıkandım çıktım yok.Sizi biiirrr güzel temizliyorlar. Kese kopuk masaj ohhhh. Biz masajlı paketi aldık, giderseniz onu tavsiye ederim, çünkü hamamda o kadar temizlenmişken üstüne bu masaj da pek guzel geliyor. Hamam bu arada mis gibi kokuyor. Bütün kullanılan malzemeler yasemin ve erguvan çiçeği kokusu. Tüm işlemler bitince ben sürekli kokluyordum ohh ne şahane diye. Biz sabahtan gittik etraf pek sakindi, hamam da tertemizdi sonradan heryer kalabalıklaştı. Uzun lafın kısası eğer kendinizi derin derin temizlemek istiyorsanız ve bu iş için ayrılmış iyi bir paranız varsa bunu tarihle içiçe yapmak büyük keyif onu söyleyebilirim. Diğer taraftan yurtdışından misafirleriniz gelirse bunu da şiddetle tavsiye ederim. Çok etkileneceklerine eminim. Eh gitmişken biraz da tarih anlatırsınız Hürrem ve entrikaları gibi, mutluluk garanti:)
|
Veeee Bugun de bize ayrilan surenin sonuna geldik sayin seyirciler! vakit hamam sefası sayfasını kapatıp 2012'de yeni sayfalar açmak umudu ile uyuma zamanıdır.
Fotolar blog sahibinden gelsinnn.
Banu
Not: Banum pek güzel yazmışsın, ellerine sağlık. İyi ki gitmişiz. Söylemeden geçemeyeceğim, 40 yılda bir de olsa, paraya kıyıp hamam sefası yapmak lazım! Ben 18 yıldır İstoş'tayım, bu İstoş'taki 2. hamam sefam, olmaz böyle...
Bir de erguvanlı sabunu mutlaka deneyin. Erguvanı çok severim ama kokusunun bu kadar güzel olduğunu bilmezdim. Rivayete göre, Hürrem'in en sevdiği sabun erguvanlı sabunmuş...
Foto benim değil, fotoyu hamamın sitesinden aldım.
güzel şeyler...
Mevlana ne güzel söylemiş; "Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım..."
Gene de ben dünle ilgili birkaç güzel şeyi söylemeden bugüne geçemeyeceğim...
İşte dün yaşadığım güzelliklerden birkaçı, buyrun:
-Minik bir operasyon geçirme ihtimalim vardı, dün doktora gittiğimde doktor geçen ayki gibi bir durum olmadığını, operasyon yapmak yerine takibin yeterli olacağını söyledi. Havalara uçtum, minik de olsa, operasyon operasyondur. Düşünce gücüyle tedavi ettiğimi düşünüyorum kendimi:)
-Çok uzun zamandır kendime birşey almıyorum. Alışverişe çıkma düşüncesi bile yoruyor beni. Tüketim canavarı olmadığım için memnunum ancak bir süredir aklımda bir mini etek alma düşüncesi vardı. Ofiste yapılan çekilişte, bir arkadaş bana super mini bir siyah etek almış. Acayip sevindim. Benim gibi üşüyen bir insan onu ne zaman giyer bilmiyorum ama bir gün her kadın Aysel Gürel olacak gibi bir düşüncem var. 35'ten sonra arasıra da olsa, kırmızı rujlar sürmeye başladım. Super mini eteği de giyeriz elbet bir gün...
-Fırat facebook'a benim bir yazımı koymuş. "Bir gün 15 dakikalığına herkes plajlanacak" başlığıyla... Çok sevindim. Ben facebook'a blogumun linkini şimdiye kadar koymadım. Biraz çekiniyorum. Sonuçta ben bunları bunları yazıyorum, beni okuyun diye herkese seslenmek pek bana göre değil ama sevdiğim bir arkadaşım blogumu paylaşınca hoşuma gitti.
-Son olarak, gece gazeteyi okuduktan sonra, kanepede sızmış kalmışım. Pek de güzel uyumuşum. Yatağa doğru sürüklenirken, telefonumu kapatayım dedim. Bir de ne göreyim, Banu misafir blogger olarak, bloguma bir yazı göndermiş:) Hemen yüzüme bir gülümseme yayıldı, mutlu oldum. O kadar uykulu olmasam, o an yazısını blogda paylaşırdım ama o kadar çabuk cinleşebilen biri değilim. Sağolasın Banum, gene yaz:)
Sizi birazdan Banu'nun yazısıyla başbaşa bırakıyorum...
Fotolar akşama...
Belki bir daha yazarım bugün, uykuyu aldım nasıl olsa:)
Gene de ben dünle ilgili birkaç güzel şeyi söylemeden bugüne geçemeyeceğim...
İşte dün yaşadığım güzelliklerden birkaçı, buyrun:
-Minik bir operasyon geçirme ihtimalim vardı, dün doktora gittiğimde doktor geçen ayki gibi bir durum olmadığını, operasyon yapmak yerine takibin yeterli olacağını söyledi. Havalara uçtum, minik de olsa, operasyon operasyondur. Düşünce gücüyle tedavi ettiğimi düşünüyorum kendimi:)
-Çok uzun zamandır kendime birşey almıyorum. Alışverişe çıkma düşüncesi bile yoruyor beni. Tüketim canavarı olmadığım için memnunum ancak bir süredir aklımda bir mini etek alma düşüncesi vardı. Ofiste yapılan çekilişte, bir arkadaş bana super mini bir siyah etek almış. Acayip sevindim. Benim gibi üşüyen bir insan onu ne zaman giyer bilmiyorum ama bir gün her kadın Aysel Gürel olacak gibi bir düşüncem var. 35'ten sonra arasıra da olsa, kırmızı rujlar sürmeye başladım. Super mini eteği de giyeriz elbet bir gün...
-Fırat facebook'a benim bir yazımı koymuş. "Bir gün 15 dakikalığına herkes plajlanacak" başlığıyla... Çok sevindim. Ben facebook'a blogumun linkini şimdiye kadar koymadım. Biraz çekiniyorum. Sonuçta ben bunları bunları yazıyorum, beni okuyun diye herkese seslenmek pek bana göre değil ama sevdiğim bir arkadaşım blogumu paylaşınca hoşuma gitti.
-Son olarak, gece gazeteyi okuduktan sonra, kanepede sızmış kalmışım. Pek de güzel uyumuşum. Yatağa doğru sürüklenirken, telefonumu kapatayım dedim. Bir de ne göreyim, Banu misafir blogger olarak, bloguma bir yazı göndermiş:) Hemen yüzüme bir gülümseme yayıldı, mutlu oldum. O kadar uykulu olmasam, o an yazısını blogda paylaşırdım ama o kadar çabuk cinleşebilen biri değilim. Sağolasın Banum, gene yaz:)
Sizi birazdan Banu'nun yazısıyla başbaşa bırakıyorum...
Fotolar akşama...
Belki bir daha yazarım bugün, uykuyu aldım nasıl olsa:)
27 December 2011
bir pazartesi günü...
Dünkü yazıyı, misafir blogger olarak Fırat yazdı, çok hoşuma gitti. Başka misafirleri de bloguma bekliyorum:)
Bugün açıkçası, gün içi saatlerin pek bir özelliği yoktu hatta hafif sıkıcı olduğunu bile söyleyebilirim. Neyse ki; akşamüstü gittiğimiz film ve sonrasında arkadaşlarla ocakbaşında yediğimiz keyifli yemek, günü güzelleştirdi.
Filmin adı "Acımasız Tanrı-Carnage" .Yasmin de pek güzel yazmıştı filmi geçen günlerde, filmin konusu, oyuncu kadrosu çok iyi. Özellikle evli ve çocuklu ailelerin izlemekten keyif alacağı bir film olduğunu düşünüyorum. Kate Winslet gene çok iyiydi. Özellikle ortalığı sulama hareketinde koptum. Konuşmalarda çok ince, vurucu mesajlar vardı. Biz bugün 4 kişi gittik filme ve çıkışında uzun uzun konuştuk film hakkında.
Burada yorum yazmaya hal kalmadı, en iyisi siz de gidin, seyredin filmi...
*
Günü fotosu, isviçreli bir turistin türk tadlarını kütletirkenki hallerinden bir kare...
Hadi iyi geceler,
Bugün açıkçası, gün içi saatlerin pek bir özelliği yoktu hatta hafif sıkıcı olduğunu bile söyleyebilirim. Neyse ki; akşamüstü gittiğimiz film ve sonrasında arkadaşlarla ocakbaşında yediğimiz keyifli yemek, günü güzelleştirdi.
Filmin adı "Acımasız Tanrı-Carnage" .Yasmin de pek güzel yazmıştı filmi geçen günlerde, filmin konusu, oyuncu kadrosu çok iyi. Özellikle evli ve çocuklu ailelerin izlemekten keyif alacağı bir film olduğunu düşünüyorum. Kate Winslet gene çok iyiydi. Özellikle ortalığı sulama hareketinde koptum. Konuşmalarda çok ince, vurucu mesajlar vardı. Biz bugün 4 kişi gittik filme ve çıkışında uzun uzun konuştuk film hakkında.
Burada yorum yazmaya hal kalmadı, en iyisi siz de gidin, seyredin filmi...
*
Günü fotosu, isviçreli bir turistin türk tadlarını kütletirkenki hallerinden bir kare...
Hadi iyi geceler,
Subscribe to:
Posts (Atom)


