Kitaptan...
Evimizi (bir yandan büyütürken), hayatımızı (koşuşturmaktan bitap düşüp yeterince uyuyamadığımız halde) ve bilincimizi (24 saatlik haber yayını, bloglar, Blackberry'ler, sürekli değişen gündemle) tıka basa dolduruyoruz. Hayatlarımız bu hıza ayak uyduracak şekilde hızlandıkça, sadece çocuklarımızı yanımızda sürüklemekle kalmıyor, aynı zamanda bu hızla ilgili endişelerimizi onlara da yansıtıyoruz.
...Oysa endişelerimiz yerine tutkularımızla (mesela dünyayı koruma arzusu gibi) motive olsak, hareketlerimiz daha tutarlı ve sürekli olabilir.
![]() |
konuya sert girdik, baharla yumuşatalım:) |
-Defne'nin oyuncaklarının çoğunu çıkardım odasından. Zaten birçoğunu uzun süreden beri gözü görmüyordu. Bir kısmını, daha küçük çocuğu olan arkadaşlarıma ayırdım, bir kısmını da ihtiyacı olabileceğini düşündüğüm birilerine verdim. Aslında çocukların pek oyuncağa ihtiyacı olduğunu da düşünmüyorum ya neyse, 1-2 şey ilgilerini çekerse, bir süre onunla oyalanabiliyorlar o kadar. Özellikle yaş büyüdükçe, oyuncak iyice anlamını yitiriyor. Defne de oyuncağa çok düşkün bir çocuk olmadı hiçbir zaman. Odadan gereksiz oyuncakları çıkarınca, ondan önce ben rahatladım,...oooh be!
-Sıra geldi Defne'nin kitaplarına. Kitaplığındaki kitapların içinden, aradığımı ben bile bulmakta zorlanır duruma gelmiştim. Defne nasıl bulsun? Kitaplıktaki kitapların 3'te 1'ini; gelecek sene kendi okumak isteyebilir diye ayırdım, diğer 3'te 1'ini; freecycle'dan bir üniversite öğrencisine verdik, meğer o da Van'a gönüllü giden öğrencilerden biriymiş, sevindim kitapların işe yaramasına... Kalan kitaplarla, kitaplık nefes aldı şu an. Okumak istediğimiz kitapları rahatça seçiyoruz, kafamız karışmadan, temiz!
-Defne'nin DVD ve VCD'lerine gelince... Bazıları seyredilmekten bozulmuş, iflah olmaz, at gitsin. (Bu CD ve DVD'lerin geri dönüşümü var mı acaba? Çünkü çok büyük çöplük bu bozuk DVD'ler). Sağlam olanların çoğunu da seyretmiyor artık. Hepsini yokedemedim Defne'nin gözü önünde ancak ufak ufak ortadan kaldırıyorum seyretmediklerini. Mesela seyretmediği 2 DVD'yi okulun kütüphanesine bağışladık. Onun da hoşuna gitti. Her hafta düzenli olarak okulun kütüphanesinden; kitap ve DVD alıyor. Kendi de alıştı bu düzene. Artık her kitapçıya gittiğimizde, illa kitap ve DVD alalım diye ısrar etmiyor. Hepimiz rahat bir nefes alıyoruz:) Ooh ki ne oh!
-Defne'nin kıyafetlerini zaten uzun bir süredir abartmadan alıyorduk. Giyeceği kadar, ee ablamlardan da geliyor az çok kıyafet, tamamdır. Küçülen kıyafetlerinin de, arkadaşlarımın çocuklarında işe yaradığını görmek keyifli:)
-Yazar(lar)ın çocuğa sorumluluk verme önerilerinden bazılarını da denedim. Mesela çorap söküğünü Defne'ye diktirmek hiç aklıma gelmemişti önceden, düğme dikmişliği vardı kızımın, "çorabını diker misin?" dediğimde, öyle keyifle dikti ki, ikimizin de işi görülmüş oldu. Şimdi de güsel güsel giyiyor kendi diktiği çorabı.
Bir de boncuktan kolye yapma hikayemiz var ki...Defne boncuklarıyla meşgul, mutlu mesut kolye yaparken, ben de diğer odada, rahat rahat kıyafetleri elden geçiriyordum. Oh ne güsel, koptu gitti boncuklarla diye seviniyordum. Defne güsel kolyeler yapmış olmanın keyfiyle, boncuk dolu kutuyu artık kaldırıyor olmalıydı ki, birden yüzlerce boncuğun, pıt pıt pıt, pıtpıtpıtpıtpıt.... diye kutudan düşme seslerini duydum yandaki odadan...Eee bu da işin cilvesiydi, odanın dört bir yanına dağılan boncukları tek tek toplayarak, pilates'in ileri seviyesini de yapmış olduk:)
-Hep Defne'yi yazdım ama biz de zaman zaman hayatımızda bazı sadeleştirmeler yapıyorduk. Uzun süredir, okuduğumuz çoğu kitabı başkalarına veriyoruz. Seyrettiğimiz DVD'leri de aynı şekilde, tutmuyoruz. Bir daha dönüp seyretmiyoruz, okumuyoruz ki, çok nadir oluyor o tür geri dönüşler, işte o kıymette gördüklerimi saklıyorum bir tek. Uzun süredir pek kıyafet de almıyoruz üstümüze. Kilo almadığımız sürece, bu kıyafetler yıllarca işimizi görür diye düşünüyorum:)
-Bu sadeleşme işinde aslında yaptığım en önemli şey, yaptığım programları azaltmak oldu! Şimdi beni tanıyanlar "hadi canım, sen de füs" diyeceklerdir. Ama gerçekten... Program azalttığımda, o bir yerlere yetişme stresi de azaldı içimde, daha huzurlu bir insan oldum:)
-Zaten iş gereği, ister istemez Blackberry canavarına maruz kalıyorum, en azından onun dışında kalan zamanlarımı(!) daha özgür geçireyim. Mesela, son yıllarda hafta sonları spor merkezine gidiyordum. Normalde bu mekanları çok ruhsuz bulurum ancak toplu derslere katıldığım zamanlarda, itiraf etmeliyim ki, hareket etmenin güzelliğini yaşadım. Sporla yetişen bir insan olmadığım için de, kendimi disipline etmek için uzun bir süre spora gittim, faydasını da gördüm ama yeter artık, yeterince disipline oldum. Derse yetişeceğim diye koştur, Defne'yi bir yere bırakmak ya da spora götürmek için düşün dur, dönüşte trafiğe takıl, eee ne anladık bu spordan? Biraz geç bir uyanış oldu ama uyandım:) Yürüyüş yapmak da güsel, Defne ile koşmak da, hem de evin etrafında arabaya binmeden gidilebilecek yerler var. "İnsanın kendine ettiğini kimse etmezmiş" diye bir söz var, ne doğru...
-Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinden de mümkün mertebe uzak durmakta fayda var. Twitter'la zaten işim olmaz. Bakmayın bugün bu kadar uzun yazdığıma, kısa ve duru yazılar yazmak istiyorum aslında... Blog dolaşmalarını da sınırlamak lazım. Herşey kararında güsel...
-Evde hiçbir program yapmadan oturmak da çok rahatlatıcı. Kitapta sevdiğim şeylerden ikisi de; yazarın çocukların can sıkıntısı yaşamalarını hararetle tavsiye etmesi ve sıradanlığa övgüde bulunması oldu.
-Benim Sass tanımlamamla birebir ters bir açıklaması var bu kitabın yazarının:) Bir gün aktif(A) geçirdiyseniz, ertesi günü sakin(S) geçirin diyor haklı olarak. Bir günü çok aktif(A+) geçirdiyseniz, 2 günü sakin(SS) geçirin diyor. Hepimize iyi geliyor bu reçete...
-Kendimle ilgili bir başka dikkat ettiğim konu da, "daha az konuşmaya çalışmak!" Defne'ye yıllarca tane tane herşeyi anlatmaya çalıştım, ama zaten Defne beni çoktan çözmüş durumda. (Çok konuşan bir insan olduğumu düşünmesem de, aynı durum Mit ve diğer yakınlarım için de geçerli sanırım:) Daha az ve net konuşunca, hayat da daha basit. Sen sağ ben selamet...
Bu sadeleştirme harekatının film festivali zamanına denk gelmesi çok iyi olmadı tabi benim açımdan ama onda da yapacak birşey yok, sade sade gideceğiz artık filmlere...
Hadi hepinize iyi geceler...