Featured Post

26 January 2012

basel'de huzurlu günler...

Uzun bir ara verdim yazmaya. Zira önce Defne, sonra ben şifayı fena kaptık. (İronik bir tanımlama değil mi bu? Yazarken farkettim, acil şifalar dileriz birileri hasta olunca, "şifayı kapmak" kendi içinde çelişen bir söz oluyor bu durumda ya, anladınız siz beni:)
Neyse geçelim o günleri...
Şu an Basel'den yazıyorum...Şebolardayız.
Aslında bütün teknolojik gereçlerden uzak durduğum bir tatil geçiriyorum. Bilinçli olarak uzak duruyorum, daha doğrusu durmak istiyorum. Telefonumun yurt dışında data hattı kapalı. Telefonda yanan kırmızı rengi zırt pırt görmemek bile bir mutluluk benim için. Sadece bugün, işle ilgili bilgisayara bağlanmam gerekti, o yüzden bilgisayarı aldım elime. Elim dokunmuşken de, kısacık yazayım dedim.
Defne ile ana-kız geldik Şebolara. Mit gelemedi. Defne, Basel'de Efe ile çok mutlu günler geçiriyor.
Ben de çok keyifli ve huzurluyum burada. Epeyce bir süredir; bu kadar sakin, koşuşturmasız, keyifle sindirilmiş günler yaşamıyordum.
Şeboların hayatına bu sefer birebir tanık oluyoruz. Efe yarım gün okula gidiyor, Fırat işe (sayılır:).
Bir şehirde trafik sıkışıklığı olmaması ne kadar kıymetli birşey. Hiçbir yere telaş içinde gitmenize gerek yok. Ne planladınızsa o vakitte ulaşıyorsunuz istediğiniz yere. İnsanın üzerinden nasıl yük alan bir durum bu, İtvitreliler bilmez tabi.
Efe okuldan kendi dönüyor eve. Okul eve yakın, çocukların kendi başlarına evlerine dönmeleri teşvik ediliyor doğal olarak. Bir gün Defne de Efe'nin okuluna gitti ve ikisi beraber eve döndüler. Defne o kadar mutluydu ki, "anne ben de artık okuldan eve yalnız döneceğim" dedi. Bizim ev de okula yakın ama gel gör ki, çocuklarını derse yetiştirmek için trafik canavarı gibi arabalarıyla okula dalan anne-babalar ve İstanbul'da 5.5 yaşındaki bir çocuk için yeterli güvenlik ortamının olmaması, Defne'ye çok istememe rağmen "tamam" dememi engelliyor.
Neyse, İtvitre ile Türkiye'yi karşılaştırarak moral bozmayım.
Arada da olsa, böyle yaşamları görmek de bir şans.
Mesela o kadar uzun süreden beri, hiçbirşey yapmadan boş boş durma halinden uzaklaşmışım ki, sadece evin camından dışarı seyretmek bile çok iyi geldi bana. Şeboların evinin önünden çay geçiyor. Çayın, ördeklerin sesi, ağaçlar, koşan, köpeklerini dolaştıran insanlar...Ne kadar keyif aldığımı tahmin edemezsiniz hiçbişi yapmadan sadece seyretmekten etrafı...
Bir şehir yürüyebildiğin ölçüde güzel bence. Basel de bu açıdan ideal bir şehir. Defne her ne kadar yürümekten kaçsa da, yürümese, mesela martıları heyecanla besleme fırsatını kaçıracaktı.
Defne ilerde bu günlerini hatırlayacak yaşta diye düşünüyorum. İnsan yetişkin olduğunda hep çocukluk günlerini hatırlıyor. Ne şanslı ki, burada her günü kafasında yer edecek güzel şeyler yaşıyor sevdikleriyle. Efe'nin uzun saçlı, küpeli erkek öğretmeniyle tanışmak, kış vakti açık havuza girmek, onun yaşında artık okula kendi başına gidebileceğini görmek, farklı dillerin konuşulduğuna tanık olmak...gibi gibi birçok şey eminim onun kafasında yepyeni pencereler açıyor.
Fotoğraf yükleyemiyorum şu an, yüklediğimde bloga da ekleyeceğim.
Her gün müzik paylaşma işi, bu ay sekteye uğradı biras ama devam edeceğiz...
Basel'de arabada dinlediğimiz güsel müziklerden birini koyarak iyi geceler diliyorum hepinize...

3 comments:

  1. Basel senlendi, almanca dillendi sayenizde. Lakin henuz begendiginiz bir cikolata bulamamis olmak uzuyor kabadayilari. Iyi ki geldiniz, daha 3 gunumuz var, bakalim sonucta kac vericek hidir toplamda bu tatile, hangi yemeklerle, muziklerle, sehirlerle ve anilarla hatirlayacak bizi...

    ReplyDelete
  2. gozunu sevdigimin Itvitre'si :-)

    ReplyDelete