Featured Post

11 October 2013

charles eisenstein ile başka bir dünya mümkün...

yazmayı planladığım ve fakat yazamadığım o kadar yazı var ki, onları yazmadan başka birşey yazarsam, planladığım yazılara ayıp olacakmış gibi geliyor. "e ona da ayıp olmasın buna da ayıp olmasın" derken, hiçbirşey yazmayıp geçiriyorum günlerimi...
"yaşamaktan yazmaya vakit kalmıyor" diye kandırıyorum bazen kendimi. halbuki yazmaya her zaman vakit var. aslında yapmak istediğin şeye, her zaman vakit var...
*
buyrun bayram öncesi yazıya...
*
dün, amerikalı yazar ve konuşmacı charles eisenstein'ın söyleşisine gittik mit'le. son dakikada defne'yi ayarlayıp konuşmaya gidebildiğimiz için mutluyum:) kim bu charles eisenstein derseniz, kendisini yeni dünya düzeninin öncülerinden diye tanımlayabilirim. detay bilgi için about charles'i okumanızı şiddetle tavsiye ederim. esaslı bir zat kendileri...
*
charles eisentein'ı mit sayesinde tanıdım. yazarın "kutsal ekonomi" kitabını kutsal bir kitap gibi okumuştu mit. ben okumasam da, charles hakkında bir görüşüm oluşmuştu. dün kendisini de görünce, kitaplarını okumak konusunda daha bir heyecanlandım.


bir kere son derece gerçek bir adam. uçaktan indiği gibi söyleşiye gelmiş. (giftival adlı bir oluşumun toplantısı için gelmiş istoş'a aslında)
sade. bize öğretilen özgüvenli oturuş, havalı bakışlar... felan, yok bunlar.
doğal, çocuksu haliyle gayet güçlü bir duruşu vardı bana göre.
*
konuşmasının hepsini tek tek yazmayacağım. ancak aklımda ve kalbimde kalanları minik minik yazıyorum. o kadar doğal, o kadar içten anlattı ki, konuşmanın sonunda gidip adamı yanaklarından öpesim geldi. bu adamı takip etmekte fayda var. yeni bir kitabı daha çıkıyor. (the more beautiful world our hearts know is possible) . türkçesi de çıkacak sanırım. okuyup ırgalanak diyorum...

şimdi konuşmadan bazı alıntılar...

-şimdiye kadar hep güçlerle yönetilen bir dünyada olduk. para da bu güçlerden biri. "artık bu işten para kazanmayacaksınız" denilse, kaçınız "ama benim hayat amacım bu işti" diyerek işine gitmeye devam eder?

-evet doğru, umutsuzluk var. bana göre umutsuzluğun 2 sebebi var:
1-ben tek başıma bütün güçlere karşı ne yapabilirim ki?
2-içten gelen yas enerjisi

-çocuklara bakın. çocuk, bu dünyanın daha güsel yaşanabilecek bir yer olduğunun farkındadır. onlar için herşey mümkündür.

-size doğal olarak verilen içinizdeki mükemmel hediyeyi keşfedin ve bu hediyeyi etrafınızla paylaşın. minicik görünen, hiç kimse için birşey ifade etmez diye düşündüğünüz birşey, farklılık yaratabilir.

-sistemde, genel olarak; "ben iyiyim ama tüm bu kötülükler başkalarından kaynaklanıyor" diye bir düşünce şekli hakim. amerikan filmlerinde de hep kötüler-iyiler savaşı var ve iyiler filmin sonunda hep bir şekilde kazanıyor. bu hikayenin değişme vakti gelmedi mi? karşımızdaki kişi kabul etsek de etmesek de, "bizim aynamız". hepimiz biriz. kendimizi doğadan, insanlardan ayrıştıramayız. 

-naif bulabilirsiniz beni. evet naifim ancak şu an başka yolları deneme dönemi olduğuna inanıyorum. gezi'de farklı kesimleri biraraya getirebilen doğal güç, birçok silahlı/örgütlü gücün yapamayacağı birşeyi başardı. kalbimiz daha güsel bir dünya olduğunu biliyor ancak zihnimiz nasıl olabileceğini henüz tam bilmiyor.

-bana kahramanlarımın kimler olduklarını soruyorlar. (burada birkaç hikaye anlatıyor...)
-amerika'nın bir şehri, suç oranının oldukça yüksek olduğu bir mahallede, panço isimli bir adam "barış evi" açıyor. evin kapıları herkese sürekli açık. 
bir gün panço'yu yolda hırsızlar soymaya kalkıyor. o sırada polis sirenleri çalmaya başlıyor. hırsızlar panço'yu bırakıp koşmaya başlarlarken, arkalarından panço'nun da koştuğunu görüyorlar. "sen niye geliyorsun?" diye sorduklarında "ben de bu mahallenin sakiniyim" diyor. (yani "yok birbirimizden farkımız"a getiriyor durumu.) onları bırakmıyor. ne yapacaklarını şaşıran hırsızlar, "sana ne yapsak da bizi bıraksan?" durumuna geliyorlar sonunda. o da "benimle el sıkışırsanız giderim" diyor...nihayetinde el sıkışıp birbirlerinden ayrılıyorlar...
panço'nun yaşamış olduğu mahallede her geçen gün suç oranı düşüyor...
-x ülkesinde, bir kadının 2 yaşlarındaki kızı parkta düşüyor. anne evde. o sırada onun nasıl bir sarsıntı yaşadığını anlamayan bakıcı, çocukla akşamüstü eve geliyor ancak her şey için, iş işten geçmiş oluyor. küçük kız beyninde yaşadığı bir sarsıntıdan dolayı bitkisel hayata giriyor. annesi hiçbir ses çıkarmadan sevgiyle, çocuğuna 15 sene bakıyor. 15 sene sonunda da çocuk ölüyor. anne bir kere bile çocuğundan bir geri dönüş alamadan ona sevgiyle bakıyor...sabırla...

-bu insanlar bu davranışları başkaları takdir etsin diye yapmıyor. başka bir dürtüyle yapıyorlar. siz de eminim ufak ufak birçok şey yapıyorsunuz. karşımızdakini paralize edecek bir davranış şekli(olumlu manada) ortaya yeni düşünce şekilleri çıkarabilir. (füs: aklıma bu sırada"duran adam" eylemi geliyor.)

-bu sırada soru geliyor. "biz deniyoruz, mesela eylemler zamanı polislere çiçek attık ancak provokasyon olarak adlandırıldı. buna yorumunuz ne olur?" 
"60'lı yıllarda bu tür eylemlere farklı yanıtlar verilebilirdi ancak şu an bu tür davranış kalıpları kategorize edilmiş durumda. karşımızdakinin insan tarafına dokunacak eylemler yaratmak durumundayız. mesela polisle karşı karşıya kaldığınız bir durumda " en aydınlık polis, bizim polisimiz" tarzı yazılı bir pankart çıkarttığınızda, o polis durur. birbirimizden farklı değiliz.

-acı var. ama güsellik de var. yüreğimizde acının ve güselliğin birlikte var olacağı mantığını kabul etmek durumundayız. (füs: yani bu dünya içinde birlikte dönüşeceğiz manasını çıkarıyorum dediklerinden...)

-birçok lokal olması gereken şey, global oldu. mesela yiyeceğimizi daha yakın çevreden edinmeliyiz. bahçede istemediğimiz ot mu bitti, hemen ilaçla onu yok ediyoruz. ondan başka bir ot daha mı çıktı? onu da yok edecek bir ilaç buluveriyoruz...
dünyada global olacak şeyler de olacak. teknoloji gibi...  
doğayı anlamak, doğaya uyumlanmak durumundayız. 
birlikte daha çok şarkı söyleyebilmeliyiz...

kısacası, ayakları yere basan, uçup gitmeden, bu dünyadan bildiren bir kişiydi charles... charles eisenstein'ın "kutsal ekonomi" ve hayat ile ilgili görüşlerini belirttiği kısa bir film var. 12 dakikalık etkili bir video, seyretmenizi öneririm. belki bazılarınıza ütopik gelebilir, olsun seyredin, ne düşüneceğinize bakarsınız...



konuşmaya giderken, bir kitapçıya uğramıştım. kitabın kapağında yazan söz çok hoşuma gitmişti, hemen not almıştım. dün charles'ın konuşmasından çıktıktan sonra hala bu sözü düşünüyordum...düşünmeye değer derim, siz ne dersiniz?

"hayatta önemli olan, nasıl düşünüleceğini öğrenmektir."
(atlar kadar özgür-jeannette walls)

No comments:

Post a Comment