Featured Post

28 October 2013

yaktın beni body ekrem!

Bu yazıyı bacağımı uzatarak yazıyorum. (Genelde de öyle yazarım aslında:) Ama bu sefer bacağımı zorunlu olarak uzatıyorum, voltaren desteğiyle...Niye mi? Niyesi şöyle...
*
Kabul edelim ki, düzenli spor yapma alışkanlığı olan bir millet değiliz. Hadi millet adına konuşmayayım, kendime bakayım. Hareketli bir insanım, yürüyüşü, dansı severim ancak spor disiplini bambaşka birşey. O disiplin bende pek yok. Disiplinle yaptığım en iyi sporum, her gün yaptığım 15 dakikalık tibet egzersizleri... (ki bu da kendi adıma oldukça iyi bir aşama diyebilirim.)
*
Neyse, ağaç yaşken eğilir mantığından, Defne'ye spor alışkanlığını daha küçük yaşta vermeye çalışıyoruz. Ama Defne de anasının kızı. Geçen sene bir dönem, yüzmeye gitmişti ancak sene başında yüzmeye gitmeyeceğini, zira "serbest yüzme"yi daha çok sevdiğini buyurdu biz kullarına. Kendisine; jimnastik, aikido, voleybol gibi seçenekler sunsak da, hiç oralı olmadı. O zaman dedik ki; "Madem bunları istemiyorsun çekirge, o zaman senin spor hocaların biz olacağız." Fikir hoşuna gitti. Mithat daha artist bir spor hocası oldu da, benim çalışmalarım biraz uyduruk oluyor haliyle. Bir yerden bir yere, araca binmeden, yürümek gibi egzersizler yaptırıyorum kendisine, normalde hiç hoşlanmaz yürümekten ancak spor hocası ayağına yürüttürüyorum kendisini işte:). Tabi lafını söylemeden de durmuyor: "Mithat Hoca daha eğlenceli şeyler yaptırıyor."
*
Mesela bugün, baba-kız, kayınvalidelerin orada bulunan basket sahasında basket oynayacaklardı. "Ben de geleyim" dedim. İşte Body Ekrem'in kadın versiyonu orada cortladı!
Başta, hafif hafif koşup, gayet güsel ısınmıştık. İyi kötü topun peşinde koşturup, arada basket de atıyorduk. Sonra biraz havaya girdim tabi, ortaokulda erkek basket takımında, fasulyeden de olsa, nasıl basket oynadığımı anlatmaya başladım. Artistik hareketlerle coşuyordum. Taa ki... Bir sıra Mit'ten havalı bir şekilde topu kapmaya çalışıyordum ki, Mit'in ayağına takıldım, önce dizimle, son saniyede avuçlarımla yere kapaklandım. Uzun zamandır böyle okkalı düşmemiştim. Çok canım yandı. Tabi yaralı ceylan olarak saha kenarına çekildim.
*
Bu sırada 2-3 Alman aile de gelmişti basket sahasına. Onların da elinde basket topları; anneler-babalar-çocuklar keyifle oynamaya başladılar. Hem fiziklerinden hem de sahadaki rahat tavırlarından buraya sık geldikleri belliydi. Zaten sonra yanımıza gelip, beraber oynamayı teklif ettiler. O sıra sohbet de ettik. Orada oturuyorlarmış ve her hafta basket oynamaya geliyorlarmış. Defne'nin yaşından lise çağına uzanan bir çocuk-genç profili vardı. Düşündüm, Türkiye'de pazar sosyalleşmeleri genelde "kahvaltı" üzerinden gerçekleşir. Yer, içer, basenleri büyütürüz. Kahvaltı benim için de çok kıymetlidir ancak şu Alman ailelerin yaptığı gibi biraraya gelmek de çok doğal ve keyifli görünüyordu. Hem ailecek spor yapıyorlardı hem de arkadaşlarıyla görüşüyorlardı. Mit'le biz kimlerle yapabiliriz böyle birşeyi diye düşündük, önce bir tıkandık ama neyse ki sonradan aklımıza gelen birileri oldu:)
*
"Sen önce kendine bak!" diyor musunuz bana?:). Walla diyebilirsiniz. Saha kenarında bir süre dinlendikten sonra ağrım geçti ancak kayınvalidelere geldiğimizde farkında olmadan ters bir hareket yaptım ve işte o an ayvayı yediğimi anladım. Dizim şişmiş, haberim yok. Buz koyduk ama biraz geç kaldık sanırım. Şu an tatlı tatlı sızlıyor dizim, uyuduktan sonra düzeleceğine inanmak istiyorum!
*
Ah Body Ekrem ah, yaktın beni!



No comments:

Post a Comment