Featured Post

18 April 2014

Marquez'e Veda Ederken...

Gabriel Garcia Marquez ölmüş. Severdim kitaplarını. Evde bir kitabına bakmak istedim. Ancak, okuduğum kitapları genelde başkalarına verdiğimden, ne yazık ki evde bir tane bile Marquez kitabı bulamadım:( Belki Eskişehir'de kalmıştır... Evet bazı kitapları vermek gerek ancak bazılarını da saklamak gerek, hele de yaşanmışlığı varsa, bi de satır altları çiziliyse...
*
Takip edenler bilir, Marquez bir süredir hastaydı ve son zamanlarda onun yazdığı rivayet edilen bir mektup dolaşıyordu internette. Kuzenim göndermişti bu mektubu bana. Öldükten sonra o mektup tekrar dolaşmaya başlamış internette. O mu yazdı, kesinliği belli değil ancak güzel bir mektup olduğu için buraya not düşeyim istedim. Borges'in "Anlar" şiirine de benzettim yazılanları...

"Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım. Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı… Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanr. Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil unutma ile geldiğini öğretirdim. Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde… Artık ölebilir miyim?"

Mektubu Marquez yazmışsa, tevazu göstermiş bence. Zira bu söylediklerinin farkında olan insan, mutsuzluğu yaşadığı kadar, mutlululuğu da aynı ölçüde yaşamıştır bana göre...Hatta mutluluğu derinden yaşadığı için, mutsuzluğu da daha derin olmuştur. Öyle olmasa, bu kadar dokunaklı yazabilir mi?
İnsan, yaşamadığı şeylerin yokluğunu bilmez.
*
Diyeceğim o ki; Marquez gibi bir üstad bu mektubu yazmışsa, olsa olsa, "kızım sana söylüyorum gelinim sen anla" demek için yazmıştır yazdıklarını...Ee o zaman bize iyi okumalar:)
Hadi yolun açık olsun Marquez...

Not: Biraz önce Facebook kanalıyla, bir arkadaşımdan düzelti geldi, bu yazı Marquez'in değilmiş, neyse güzel bir yazı... Marquez lütfen sen de kusuruma bakma, kitaplarınla anacağım seni, pek yakında...

No comments:

Post a Comment