Featured Post

15 December 2011

yapıver gitsin

Bu akşam kendimi, son 1 senede çektiğimiz fotoğrafları albüme yerleştirme işine adadım. Bir taraftan da Sülüman'a baktım.
Fotoğraf çekme işinin digital makinelerle artık zıvanadan çıktığı bir çağda, binlerce fotoğraf arasından eleme yapmak ve bastırmak hafif delilik. Hani bastıracağım fotoları önceden belirleyip klasörlesem gene bir derece. Son bir yılın fotoğraflarını fotoğrafçıda ayıkladım, eleme sonunda gözlerim şeşibeş bakıyordu.
Gene de seviyorum ben fotoğraflara albümden bakmayı. Bilgisayardan fotoğraflara bakmak, hiçbir zaman aynı tadı vermiyor bana. Defne de seviyor albümlere bakmayı. Yalnız evi albümlerle doldurmamak için, fotoğraf seçiminde daha seçici olmak gerekiyor kanaatimce. Bir de fotoğrafları 1 sene bekletmemek, eleme yaparken arada saçma fotoğraflar da bastırmışım...
*
Neyse, anlaşmalarımıza dönecek olursak;
4. Anlaşma'dayız:

Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap

-İlk 3 anlaşmayı uygulamak zor, hatta imkansız bile gelebilir. İnanın bana, hiç imkansız değil. Ama zor olduğunu kabul ediyorum çünkü aslında yaptığımız, bunun tam aksi. Hayatımız boyunca kafamızın içindeki sesi dinlemeyi biliriz. Ancak bir de 4. anlaşma var ki, o kolay. Her şeyi mümkün kılan, işte bu anlaşma: Daima yapabildiğinin en iyisini yap. Elinizden geleni yaparsınız, olur biter. Ne az ne fazla; sadece yapabileceğinizin en iyisi. Yapıverin. Eyleme geçin. Eyleme geçmeden en iyisi yapılamaz ki.  
-Anlaşmaların birini tutmayı başaramazsanız, yenileyin. Yarın yeniden başlayın ve ertesi gün tekrar. Sürekli uygulayın. Her gün daha kolay gelecek. Yapabileceğinizin en iyisini yapmanızın sonucunda, sözleri özenle seçmemek, olayları kişisel algılamak ve varsayımda bulunmak zamanla zayıflayıp seyrekleşecektir. Alışkanlıklarınızı değiştirmek için harekete geçerseniz, böyle olacaktır.
-Kendinize tamamen dürüst olacak, hikayenizi nası yazdığınızla ilgili gerçeği görecek cesaretiniz var mı? 

Bu anlaşmanın en sevdiğim yanı; "gayret göster sonra da yapıver " demesi oldu. Kendim dahil çoğu insanda bir erteleme, bir eyleme geçememe durumu var. Mükemmeliyetçi yaklaşım ne demekse, hani çoğumuz, birşey olacaksa tam olsun, şusu da olsun, busu da olsun, ondan sonra yapacağım gibi bir yaklaşım içindeyiz ya, ondan bahsediyorum. O yüzden de hep bir beklentideyiz. Birinin gelip bizi sihirli değnekle eyleme felan geçireceği de yok.
30 günde yeni birşeyler deneme arayışım da, belki bu sebeple ortaya çıktı. Kendi kendimi dürttüm. Çok mu şahane blog yazıyorum? Yoo ama bu blogu Yasmin bana açalı kaç sene oluyor, bir türlü yazmaya elim gitmiyordu. Yok vaktim olsun, yok kafam iyi olsun, yok istediğim şekilde olsun...Bekle bekle o zaman gelmiyor. Ama yazmaya başlayınca iyi kötü yazıyormuş insan. Yürümeye başlayınca yürüyormuş. Su içince içiyormuş. Fotoğraf bile çekiyormuş.

Diyeceğim o ki, kendim için birşeyler yapmaya çalışmak, beklemekten çok daha iyi geldi bana...

Hadi siz de yapıverin gitsin:)

4 comments:

  1. ben de su an gaza galmis bulunmaktayim...hani diyorum sanatsal amacla ingilizce yazdigim blog uma artik kendimle ilgili agirlik verip turkce mi devam etsem? oyle yapsam ben en iyisi...

    ReplyDelete
  2. yap fulyacım, türkçe başla, sonra keyfine göre istersen japoncayla devam edersin:) yeter ki başla!

    ReplyDelete
  3. vücut diliylen yaz. maksimum erotik olur.

    ReplyDelete
  4. fulya, fır sana söylüyor! (aa kızım sana söylüyom, gelinim sen anla gibi oldu:)

    ReplyDelete